Bir bütün olarak Türkiye komünist hareketinin ve özel olarak TKP’nin tarihindeki en önemli isimlerden biri İsmail Bilen’dir.1 Tam da bu yüzden İsmail Bilen’in yaşamı üzerine bir şeyler yazmanın ciddi kısıtları var. 1922 yılından hayatını kaybettiği 1983 yılına kadar, tam 61 yıl, TKP üyesi olan ve Parti’nin çeşitli organlarında yöneticilik yapan İsmail Bilen’i TKP’den, TKP’nin mücadele tarihinden ve mücadele pratiğinden, politik-ideolojik-örgütsel tarzından ve salınımlarından ayırıp, sadece tarihsel bir figür, bir komünist lider, bir retoriğin övgü ögesi olarak ele almak hem yanlış hem de haksız bir yaklaşım olacaktır.
Bu yazıda, İsmail Bilen, Parti’siyle ve mücadelesiyle, bunların biçimlendiriciliğiyle, şüphesiz Parti’yi ve mücadeleyi etkileyen, yönlendiren ve bu anlamıyla kendisini biçimlendiren süreçlere etkide bulunabilen bir özne olarak ele alınacak. Dolayısıyla, değinilecek noktalar sadece Bilen’in yaşam öyküsünün değil, aynı zamanda TKP tarihinin önemli bazı kesitleri olacak ve Bilen’in hayatta kaldığı dönemle sınırlanacak.
Başlarken yazının içeriğini etkileyen birkaç sınırlayıcıdan bahsetmeliyiz.
- Türkiye Komünist Partisi kurulduktan kısa bir süre sonra yasal alanda çalışma yapamaz hale getirilmiş, ancak süreli yayınlarla ya da bazı kitle örgütleri aracılığıyla yarı-açık çalışmalar yürütmüş, 20. asır boyunca tek gerçek açık alan çalışmasını 1946 yılındaki kısa ömürlü iki parti deneyiminde yapabilmiştir.
- Örgütsel çalışmalar, illegal olmanın zorunlu bir sonucu olarak, gizli çalışmaya uygun araçlarla ve mümkün olan en az belgeyle yürütülmüştür. TKP tarihine ilişkin belgeler, özellikle Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı’nın çalışmalarıyla toparlanmaya çalışılmakta ve kamuoyuna sunulmaktadır. Ortaya çıkan belgeler oldukça değerli verilere sahip olsalar da incelendikçe eksik parçalara daha çok ihtiyaç duyulmasına neden oldukları söylenmelidir.
- Eksik parçaların tamamlanması mümkün mü? Gizli çalışma yürütmek zorunda kalan bir parti, gizli çalışmaya uygun bir yapı oluşturmuştur ve TKP tarihini iyi anlamak için ihtiyaç duyduğumuz birçok belgenin bu yapı içerisinde ya hiçbir zaman yazılı hale getirilmediğini ya işi bittiği anda yok edildiğini ya da çok düşük bir olasılık olsa da az sayıda kişinin bildiği bir yerlerde saklandığını varsayabiliriz.2
- Parti’ye ait “resmi” belgelerin olmadığı ya da eksik kaldığı yerde devreye kişisel tanıklıklar, yaşam öyküleri ve bu öyküler yoluyla aktarılan bilgiler girmektedir. Bu tarz aktarımlarınsa ne derece sağlıklı olduğu, gerçeği ne kadar objektif aktardıkları, aktarılan bilgilerin bir yönlendirme içerip içermediği daima tartışmalıdır. Hele aktarımları yapanların belirli dönemlerde Parti yönetimiyle, özelde İsmail Bilen’le, uyuşmazlıklar yaşamış insanlar olması bizleri aktarımları daha da dikkatli ele almaya yönlendirmektedir. Farklı kişilerin aktarımlarının birlikte ele alınıp değerlendirilmesi, bunların uluslararası komünist hareketin parçası olan komünist ve işçi partilerine ait belgelerle kontrolünün yapılması ve buradan bazı çıkarımlarda bulunulması doğru bir yöntem olabilir.
- Kişisel tanıklıklara mesafeli bir yaklaşım sergilemenin ana nedeninin kişilerden, kişilerin parti bağlarından, mücadeleye bakışlarından ziyade yaşadıkları dönem, yaşadıkları ülke, yaşam koşulları, Parti’nin yaşamlarındaki ağırlığı gibi başlıklarla ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Bakış bu şekilde oluşturulmadığında koca bir TKP tarihini kişiler ve kişiler arasındaki ilişkiler üzerinden yazmak gibi bir hataya düşülmesi işten bile değildir çünkü.
- İllegal çalışmak zorunda kalan, bununla bağlantılı şekilde toplumun bütününe yönelik düzenli ve sürekli bir politik çalışma yürütme imkanı bulamayan TKP’nin sürekliliğini sağlayabileceği tek kanal olarak örgüt ve kadrolar kalmıştır. Kaldı ki, yaşanan büyük tutuklamalar ve 30’lu yıllarda alınan desantralizasyon kararı bu kanalı da oldukça daraltmıştır. Bu tabloda, TKP tarihindeki önemli dönemlerin bütününde yönetici olarak bulunan –neredeyse- tek isim İsmail Bilen olmuştur.
TKP’nin Kuruluşu ve Bilen’in Üyeliği
Türkiye Komünist Partisi 10 Eylül 1920’de Bakü’de kurulur. Kuruluş öncesindeyse ülke içinde ve dışında birbirinden bağımsız faaliyet yürüten komünist kümelenmeler bulunmaktadır. TKP’nin kuruluş kongresi, aynı zamanda, bu bağımsız ve dağınık çalışmaların bir araya getirildiği bir birlik kongresidir de.3 Söz konusu komünist kümeler İstanbul’da, Anadolu’da ve yurt dışında, ağırlıklı olarak Rusya’da bulunmaktadır.
İstanbul’da bulunan örgütlenmeler Haliç-Kasımpaşa, Kumkapı-Kadırga, Galata-Yağkapanı civarında yoğunlaşmakta,4 yerel kişiler dışında daha ziyade Almanya’dan gelen ve Almanya’daki Spartakist hareketle bağlantılı komünistlerle, Rusya’dan gelen gruplardan oluşmaktadır. 18 Ekim 1902 yılında Rize’de doğan, ama İstanbul’da büyüyen İsmail Bilen’in Parti ile bağını kuran da Rusya’dan gelen bir grubun başındaki, aynı zamanda öz teyzesinin oğlu olan, Baba Mehmet lakaplı Mehmet Aruz’dur. Mustafa Suphi ile bağlantılı olan bu grubun faaliyetleri çeşitlidir:
“Kimi adam kaçırıyor. Kimi ajanları, ‘İngiliz dostlarını’, Fransızlarla, Amerikalılarla, Yunanlılarla çalışanları izliyordu. Kimi, İstanbul’daki yabancı asker birliklerinin içinde, İngilizce, Fransızca bildiri, broşürler dağıtıyorlardı. Ama, bu seksiyonun başlıca görevi: 1. Silah, cephane bulmak. Bunları Anadolu’ya aktarmak. 2. Taşıt araçları sağlamak, bu silahların ulaşımını güvence altına almak. 3. Vurucu gruplar, çeteler kurmaktı.”5
İsmail Bilen bu grubun çalışmalarında yer alır ve 1922 yılının Mart ayında Haliç Komitesi tarafından parti üyesi yapılır.
İstanbul’daki çalışmaların asıl ağırlığıysa, 22 Eylül 1919 tarihinde Doktor Şefik Hüsnü Deymer, Ethem Nejat ve Sadrettin Celal tarafından kurulan Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’ndadır (TİÇSF). TİÇSF’nın kadrolarının büyük bölümü Almanya’da Marksizm ile tanışmışlar, Spartakist hareketin saflarında bulunmuşlar, Hamburg ve Berlin’de barikat savaşlarına katılmışlardır. Almanya’da Ethem Nejat tarafından çıkarılan Kurtuluş dergisi, TİÇSF’nin yayın organı olarak Türkiye’de yayımlanmaya devam etmiştir. Ülkedeki ilk militan işçi sendikası olan Türkiye İşçi Derneği TİÇSF tarafından kurulmuş6, “1300 işçinin katıldığı tersane grevinden sonra, İstanbul’un 2000 işçi delegesiyle, 1919 seçimleri için TİÇSF (İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Niğde) adayları seçilmiş; genel oy, nisbi temsil metotlarının kabul edilmesi istenmiştir.”7
İsmail Bilen’in de dahil olduğu komiteyle TİÇSF arasındaki ilişki (ya da birbirlerine bakış) dönemin komünist kadrolarının farklılıklarıyla ilgili fikir de vermektedir. Aşağıdaki uzun alıntıda aktarılan hissiyat, görünen o ki, Bilen’in sonraki yıllarında da kaybolmamıştır.
“Haliç Komitesi İ.Bilen yoldaşı örgüt ve propaganda işlerine verdi. O, çalıştığı fabrikadaki temel örgütten bu görevine başladı. Bu görev hiç de Cibali’de-Keresteciler’de, İngiliz dostu, çaçaron, zebella Sait Molla’yı, kuru soğanla pataklamaya benzemiyordu. Hele Tersanenin Hasköy kapısında nöbetçi İngiliz askerinin başına çuval geçirmeye, alıp götürmeye hiç benzemiyordu. Bu iş bilgi, Marksist bilgi isterdi. Oysa genç Bilen, Marx’ın, Engels’in, Lenin’in yalnız resimlerini görmüştü Komintern’in ‘Enternasyonal’ dergisinde. Bu dergi de Fransızca gelirdi. Bu dergileri Boğaz’dan, İngiliz kontrolünden geçirmesini, gereken yere götürmesini beceriyordu. Ama içinde ne yazıldığını okuyamıyordu.
Marksist literatür Türkçe yoktu. Bir ‘Aydınlık’ dergisi vardı. Kuru, ağdalı bir dil kullanıyordu. Başında, dergiyi, legal ‘İşçi-Çiftçi Sosyalist Partisi’ çıkarıyordu. Bu parti, küçük burjuva-sosyalist karması bir aydınlar grubunun yığınağı ve oportünizmin yuvası idi. Bu parti, TKP ile bağlıydı. Sonradan CHP’nin sekreteri olan Atıf Kansu, gene bu partinin ekonomi uzmanı, burjuvazinin, kapitalizmin savunucusu olan Nizamettin Ali gibiler, patentalı oportünist Şefik Hüsnü (Değmer) gibiler vardı. Bunların çıkardığı keçi boynuzu dergiden bir şey almak çok zor oluyordu.”8
İstanbul’daki bu çalışmalarla eş zamanlı olarak Anadolu’da da komünist örgütlenmeler oluşmuştur. 1920’de 12 örgütten oluşan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) Ankara’da kurulur9, 14 Temmuz 1920’de yapılan çağrıyla 3.Enternasyonal’e bağlı bir komünist partinin kurulduğu ilan edilir. Yeşil Ordu’yla ve Meclis’teki bazı vekillerle de bağı olan partinin açıldığı gün aktif 500 üyesi, Ankara’daki silah fabrikalarında örgütlü 85 kişilik bir komitesi vardır.10
10 Eylül 1920’de Bakü’de gerçekleşen kuruluş kongresine katılan 75 delegenin 51’i yukarıda bahsettiğimiz İstanbul ve Anadolu örgütlenmelerinden gelir. Komünist örgütlenmelerin bu şekilde birleşmesi ve dönemin önemli siyasi güçlerinden biri haline dönüşmesi bir iktidar kavgasını da şiddetlendirir.
Mustafa Suphi ve 15’lerin Karadeniz’de katledilmeleri iktidar kavgasının ilk önemli sonucu olur. Öte yandan aynı dönem Ankara ile Sovyetler Birliği’nin yakın ilişkiler kurduğu bir dönemdir ve bu ilişkilerin bir yansıması olarak, Frunze’nin Türkiye’de olduğu günlerde, 7 Aralık 1921 günü, Ankara hükümeti TKP’yi resmen tanır ve legal çalışma izni verir. Yasal çalışma olanağı bulan TKP hızlı bir örgütlenme çalışması başlatır ve bir yandan da 2. kongrenin hazırlıklarına girişir. Kongrenin 15 Ağustos 1922 günü yapılacağı ilan edildikten sonra yoğun bir karşı propaganda başlar, kongrenin yapılacağı salon yakılır, katılacak delegeler engellenmeye çalışılır ve son olarak da kongre yasaklanır. Buna rağmen kongre yarı açık, yarı gizli bir şekilde yapılır. Kongreye İstanbul ve Doğu illeri delegeleri katılamazlar.11
2. Kongre’den kısa bir süre sonra, İzmir’in işgalden kurtarılışının hemen ardından Parti yasaklanır, 300’den fazla parti üyesi ve sendika yöneticisi tutuklanır. Bu koşullarda İsmail Bilen Parti tarafından, Sovyetler Birliği’ne, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (KUTV)’ne gönderilir.
İsmail Bilen’in Moskova’daki üniversite günleri derslere girmek, Rusça öğrenmek ve yukarıda da bahsi geçen Parti içi mücadele ile geçer. Öğrenciler KUTV’a çeşitli kanallarla gelmektedir ve buradaki öğretim süreci aynı zamanda farklı politik yönelimlerdeki öğrencilerin mücadele ve ayrışmalarının da mekanı olmuştur. İsmail Bilen KUTV’daki öğrenciliğinde Parti Komitesi sekreteri ve üniversite Parti Komitesi üyesi olarak görev yapar ve bahsedilen mücadelenin aktif unsurlarından biri olur. Komintern’in 5. Kongresi’ne konuk delege olarak katılır. 1925 yılında,
3. Kongre yapıldıktan sonra, Türkiye’ye döner.
TKP 3. Kongresi 1925 yılının ilk günü Şefik Hüsnü’nün evinde yapılır ve Şefik Hüsnü genel sekreter olarak seçilir. Bu durum, yukarıda bahsettiğimiz, farklılıklardan birinin ağırlık kazanması, İsmail Bilen (ve benzer düşünenler) açısından parti içi mücadelenin de yeni bir evresi olarak değerlendirilebilir. Takrir-i Sükûn ile başlayan süreçle yasal yayın organları Aydınlık ve Orak-Çekiç kapatılır, parti üyeleri tutuklanır ve ağır cezalara çarptırılır. Ülkeye dönmüş olan İsmail Bilen bu dönemde parti örgütlenmesini gerçekleştirmek için Adana’ya gönderilir.
Kasım Benekli ismiyle gittiği Adana’da ve Mersin’de Parti’nin eskiden kalma ilişkilerini toparlayan ve yeni hücreler kurulmasını sağlayan Bilen, burada bir il komitesi kurulmasını da sağlar ve o yılların büyük grevlerinden olan Adana Demiryolu işçileri grevini örgütler. Adana İl Kongresi’ni gerçekleştirir.
Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir’in ihanetleri sonucu 1927 yılından itibaren TKP tevkifatları yoğunlaşır. Birçok parti üyesi gözaltına alınır ve tutuklanır. İsmail Bilen de bu tutuklamalardan payına düşeni alır ve 1929-33 yılları arasını cezaevinde geçirir. Cezaevinde olduğu dönemde, 1932 yılında yapılan 4. Kongre’de Merkez Komite üyeliğine, 1934 plenumunda ise MK sekreterliğine getirilir ve 1937 yılına kadar örgütlenme ve propaganda çalışmalarını yönetir. 1937 yılı sonunda Komintern TKP temsilcisi olarak görevlendirilir ve Dimitrof, Manuilski, Kuusinen, Pieck gibi uluslararası komünist hareketin önemli isimleriyle birlikte çalışır. Aynı yıllar Şefik Hüsnü de Komintern’de çalışmaktadır. Komintern’in o dönemki politikası yükselen faşizm tehdidine karşı anti-faşist halk cepheleri kurulmasıdır.
Komintern’in bu politikasının TKP nezdindeki sonucu desantralizasyon kararıdır. TKP’den istenen faşizme karşı cepheyi genişletecek politikaları güçlendirmesi ve örgütsel yapısını bu doğrultuda değiştirmesidir. Bunun pratik sonucu da örgütsel yapının dağılması olur. Ülke içinde desantralizasyonun yaşandığı dönem yurt dışında olan İsmail Bilen Komintern’in verdiği görevler doğrultusunda çalışmalar yürütür.
2. Dünya Savaşı’nın sonucunun belirginleşmeye başlamasına paralel olarak Parti’nin örgütsel yapısı tekrar toparlanmaya başlar. 1946’daki iki yasal parti ve işçi birlikleri deneyimleri bu toparlanma için bir zemin yaratır, fakat bu çıkışların ömrü bir yıl bile olmaz. Partiler ve işçi birlikleri tekrar yasaklanır. Asıl büyük darbe ise 1951 tutuklamalarıyla gelir. 1951 tevkifatı ile TKP’nin ülke içindeki yöneticilerinin büyük kısmı tutuklanır ve tüm politik ve örgütsel çalışmalar sona erer. Tablo şöyledir: Birçok MK üyesi tutukludur, ülke içindeki hücrelerin merkezle bir bağı kalmamıştır, yurt dışında uluslararası komünist hareketin ana gündemlerine bağlı olarak çalışma yürüten Nâzım Hikmet gibi, İsmail Bilen gibi yöneticiler ve çeşitli sosyalist ülkelerdeki radyoların Türkçe kısımlarında görevlendirilmiş partililer vardır. Bu dönem üretilen en büyük araç, Türkiye solunun bugüne kadar benzerini tekrar üretemediği, Bizim Radyo’dur. İsmail Bilen’in yoğun çabalarıyla kurulan Bizim Radyo 1 Nisan 1958 tarihinde yayına başlar. Özellikle Nâzım Hikmet ve Sabiha Sertel’in güçlü propagandaları Menderes hükümetine karşı büyüyen tepkide rol üstlenir.
1962 yılında Zeki Baştımar’ın (Parti ismi Yakup Demir, Hakkı Derin) yurt dışına çıkmasıyla örgüt bağları tekrar kurulur, TKP Dış Büro oluşur ve Zeki Baştımar TKP Merkez Komitesi Dış Bürosu Birinci Sekreteri titrini kullanmaya başlar.12
Dış Büro’nun oluşum sürecinin en baştan bir meşruiyet sorunu taşıdığı söylenmelidir. Ülke içinde Reşat Fuat Baraner gibi, Mihri Belli gibi önemli isimler bulunmaktadır ve kendilerini TKP’nin doğal bir parçası olarak görmektedirler. Ayrıca, Türkiye’deki toplumsal mücadeleler gelişmekte ve soldan yana bir rüzgar esmektedir. Bu tabloda TKP’nin ne yapacağı sorusuna da net bir yanıt verilmesi gerekmektedir. Yıllardır yurt dışında olan hem Sovyetler Birliği’ni hem kardeş partileri hem de dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilen birikimli bir kadro öbeği için bu sorulara verilecek yanıtlar özellikle önemsenir. Tüm bunlar Dış Büro’nun “içte” vereceği mücadelenin zeminini oluşturur.13
Bu dönem yaşanan bu tartışmalar örgütsel önlemler/kararlar alınarak sonlandırılır.
Yurt dışında bu tartışmalar yaşanırken yurt içindeyse yükselen bir işçi ve gençlik hareketi görülmektedir. Bu hareketlerin temsiliyetini Türkiye İşçi Partisi (TİP) üstlenmiştir. TİP’in kuruluşundaki işçi önderlerinin bir kısmının ve daha sonra yönetimi devralacak aydınların TKP ile ilişkileri, Mehmet Ali Aybar’ın, Behice Boran’ın parti üyesi oldukları artık bilinmektedir. Dış Büro, ülke içindeki yükselen harekete müdahale etmek için ülke içindeki örgütlenmeyi tekrar başlatmak yoluna gitmez, TİP’i TKP’nin kontrolünde görmektedirler ve TİP’in büyümesini engelleme olasılığı olan bir örgütlenmeye başlamak istemezler. Ülke içindeyse Reşat Fuat Baraner’in de destek verdiği Mihri Belli ve çevresindekiler ise TKP’yi örgütleme çalışmalarına başlar. Bu çalışmalar ilerleyen yıllarda özellikle sosyalist devrim-milli demokratik devrim tartışmaları üzerinden derinleşirken, yurt dışındaki Dış Büro’nun tavrı “içeride” bir illegal TKP kurulmasına izin vermemek/engellemek yönünde olur. SD-MDD tartışmasının şiddeti ve gençliğin gösterdiği hareketlilik Mihri Belli’yi, illegal TKP’yi örgütlemek konusunda bu iddiayı zayıflatan bir noktaya doğru sürüklerken, TİP içindeki TKP’lilerin tutumlarında da değişiklikler olur.14 TİP yöneticileri işçi sınıfının ve ülkedeki toplumsal hareketlerin gerçek temsilcisi olarak kendilerini görmeye başlarlar ve üzerlerinde bir vesayet gölgesi de istemezler. Yurt dışındaki TKP Merkez’inin de bunu engelleyebilecek bir gücü ve otoritesi yoktur. TKP ile TİP arasındaki bu ilişki (ve “rekabet”) sonraki yıllarda da sürecek ve örneğin Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) sürecinde de kendisini hissettirecektir.
Yurt dışındaki tartışmaları, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin de (SBKP) desteğini alarak örgütsel kararlarla çözen, yurt içinde herhangi bir örgütsel gücü olmayan TKP Dış Bürosu, yurt dışındaki örgütlenme çalışmalarını yoğunlaştırır. Burada anılması gereken bir toplantı Haziran 1969’da yapılan uluslararası konferanstır. Konferansın sonuç bildirgesi komünist partilerin kendi ülkelerindeki görevlerine de işaret etmektedir:
“5-17 Haziran 1969’da Moskova’da 75 Komünist ve İşçi Partisi’nin katıldığı uluslararası konferansın TKP açısından yaşamsal değeri vardır. Konferans sonrası TKP, Atılım Dönemi için, Avrupa’da işçi ve öğrenciler arasındaki çalışmalarını hızlandıracaktır.”15
“Danışma toplantısına katılanlar şuna kaanidirler ki, her komünist partisinin güttüğü siyasetin etkinliği bunların kendi ülkelerindeki başarılarına olduğu gibi diğer partilerin başarılarına ve aralarındaki dayanışma derecesine de bağlıdır. Her komünist partisi, eylemlerinden, kendi işçi sınıfı ve halkı önünde, aynı zamanda uluslararası işçi sınıfı önünde sorumludur. Her komünist ve işçi partisinin ulusal sorumluluğu ile uluslararası sorumluluğu birbirinden ayrılamaz. (…) Her komünist partisi içinde birlik ne kadar kuvvetli olursa, o parti hem kendi ülkesindeki hem de uluslararası komünist hareketindeki rolünü o kadar iyi oynar.”16
TKP’nin örgütlenme çalışmaları başlarda teke tek ilişkilerle kurulur, kurullar ya da hücreler yoktur. Özellikle Zeki Baştımar böyle bir çalışma yolunu seçer. Bu ilişkiler çoğaldıkça kurullar da, Merkez Komite dahil, yeniden oluşturulmaya başlanır. Zeki Baştımar’ın 1972 yılı sonbaharında beyin kanaması geçirmesi ve görevini yürütemez hale gelmesiyle İsmail Bilen fiili olarak Parti’nin birinci temsilcisi olur.17
İsmail Bilen’in yaptığı ilk iş Parti’yi yeniden inşa etmeye girişmek olur. Elindeki tek gerçek kaynak 1960’lı yıllardaki toplumsal mücadelenin içerisinde yer almış ve 12 Mart darbesi sonrası TKP’yi bulmak için yurt dışına çıkmış gençlerdir. Bilen’in yeniden inşa için oldukça cesur davrandığını gösteren ilginç bir örnek H. Erdal’ın Parti’ye alınmasıyla ilgilidir:
“Eski ilişkilerden birinin kapısını çalıp, Yakup Demir’le görüşmek istediğimi söyledim. Bu yoldaşın tanıştırdığı tanımadığım bir kişi Yakup Demir’le görüştürmeye götürürken, yarı yolda artık Yakup Demir’in bu görevi yapmadığını, bir başka yoldaşın olduğunu, onunla görüştüreceğini söyledi. Ben de, doğru ya da yanlış, politik bir tercih yapıp, bu yoldaşla görüştüm. Bu ilk görüşmemizde İ. Bilen bana Türkiye’de yeniden inşa edilecek komünist partisinin 1 no’lu üyesi, 1 no’lu yöneticisi olduğumu, beni komünist yapanların komünist sayılmaması gerektiğini söyledi.”18
Bu çalışmaların asıl dönüm noktası, “1973 TKP Atılımı” olarak bilinen, 24 Mayıs 1973 günü gerçekleştirilen MK Politik Bürosu toplantısı olur. Bu toplantının önemine 1977 yılında yapılan Konya Konferansı raporunda da şu şekilde işaret edilir:
“Partimiz zor bir durumdan kurtuldu, dar boğazlardan geçti. Parti Leninci savaş yörüngesine oturdu. Bu silkinme ve kalkınma atılımına parti MK Politik Bürosu’nun 24 Mayıs 1973 oturumunda aldığı kararlar yol açtı. Konferans bu tarihsel gerçeği saptadı.”19
Haluk Yurtsever 1973 Atılım döneminin Politbürosunun İsmail Bilen, Aram Pehlivanyan, Mustafa Demir (Nejat Yelkenci), Ali Durak (Şiko Durmaz) ve Aydın Meriç (H. Erdal) olduğunu, Mustafa Demir’in tanıklığına göre 24 Mayıs 1973 toplantısına bu büronun dört üyesinin katıldığını (H.Erdal katılmıyor) aktarıyor ve 1973-78 arasında Ali Söylemezoğlu, Attila Aşut, Aydan Bulutgil, Feridun Aksın, Alp Otman, Necmiye Alpay, Nihat Akseymen, Ulvi Oğuz ve Veysi Sarısözen’in kooptasyon yoluyla Merkez Komitesi’ne alındıklarını belirtiyor.20
Toplantının önemi aldığı önemli kararlardandır. TKP’nin Türkiye’de örgütlenmesi, MK yayın organı olarak Atılım’ın yayımlanmaya başlaması, TKP’nin Sesi Radyosu’nun kurulması ve Parti program ve tüzüğünün yeniden hazırlanması alınan ana kararlardır.
Kararların hayata geçirilmeye başlamasıyla birlikte TKP büyük bir ivme kazanır. Türkiye dışında, Almanya ve İngiltere’de de güçlü parti çalışmaları oluşur. Ülke içinde, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nden (TSİP) ayrılan GSB/Öncü ve Partizan gibi örgütlü bazı çevreler TKP’ye katılır.21 TKP atılımının bu denli hızlı gelişiminde gerek dünya ve ülkedeki politik atmosferin, gerek ülke içindeki sol dinamiklerin arayışlarının, gerek TKP’nin bu arayışlara yanıt verebilmesinin ve gerekse de TKP’nin uluslararası komünist hareketin desteğini arkasına almış olmasının payı vardır. TKP işçi sınıfı içerisinde, gençlik içerisinde, kadınlar içerisinde büyük bir örgütlenme yaratmış, düzenle yumruk yumruğa kavgaya girebilecek niteliğe ulaşmıştır. DİSK’in büyüyen etkinliği, gerçekleştirilen 1 Mayıs mitingleri, DGM’ye karşı yürütülen eylemler, direnişler, grevler ve çok daha fazlası TKP’nin ilerleyişinin göstergeleridir.
İsmail Bilen tüm bu gelişimin başındaki ve idaresindeki kişi olarak tarihsel bir misyon üstlenir. Bilen’in çubuğu sürekli olarak Parti’ye ve örgütlü mücadeleye bükmesi, cephe politikalarının ve ittifakların çok tartışıldığı dönemlerde bile işçi sınıfını merkeze koyarak tavır belirlemesiyse özellikle önemlidir.
- 1970’li yılların TKP açısından ana gündemleri şu şekildedir:
- TKP’nin yeniden örgütlenmesi, yaygınlaşması ve legale çıkması
- TİP (ve TSİP) ile ilişkiler, birlik konuları
- Yükselen faşist saldırılar, darbe tehdidi, cephe tartışmaları, CHP ile ilişkiler
- Kriz, devrimci durum ve iktidar tartışmaları
- Devrimci demokrasi ile ilişkiler (ya da çatışmalar)
- Sendikalar, kitle örgütleri ve kitle içinde parti çalışması
Bilen’in, yukarıda bahsettiğimiz, Parti’yi ve işçi sınıfını merkeze koyan tutumu TKP’nin yeniden örgütlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak süreç içinde bu tutumun bütün başlıklarda aynı kararlılıkla ya da aynı başarıyla uygulanabildiğini söylemek, dönemin şartları da düşünüldüğünde, ne yazık ki çok mümkün görünmüyor. Özellikle cephe tartışmaları ve CHP ile ilişkilerin ortaya çıkardığı sonuçlarla, devrimci kriz ve iktidarın alınması konusundaki tartışmalar Bilen’in diğer başlıklardaki tutumuyla ayrışıyor.
SBKP’nin etkilerinin, Bilen’in ülke içindeki gelişmeleri ülke dışından takip etmesinin getirmiş olduğu zorlukların, yazının başlarında başka gerekçeyle vurguladığımız teorik-ideolojik-politik homojenlik konusunda Parti içindeki eksikliklerin, illegal koşulların bir sonucu olarak örgütsel yapının dolayısıyla Bilen’e uzanan örgütsel bilginin zaman zaman kırılmalara uğramasının Bilen’in tutumumundaki farklılığın zeminini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Hasılı, 1973 atılımıyla birlikte ülkeye gerçek anlamıyla dönen TKP bir yandan ülkenin önemli politik aktörlerinden biri haline gelirken diğer yandan da bu yükselişi sürdürmek ve sonlandırmak açısından belirsizlikler taşımaktadır. Örgütsel yapının gelişimi ile teorik-ideolojik-politik heterojenlik arasındaki açı, özellikle 1970’lerin sonuna doğru, ortaya ciddi gerilimler çıkarır. İsmail Bilen bu gerilimleri cüretli ve devrimci hamlelerle aşmaya çalışan, ama bunu yaparken hayatının en önemli parçası olan TKP’ye de korumacı yaklaşan bir yol izler. Nihat Akseymen ile ilişkisi ve İşçinin Sesi ayrışmasındaki tutumu Bilen’in gerilimleri aşarken yaşadığı salınımları gösteren güzel bir örnektir mesela.
12 Eylül darbesi ve darbe sonrası İsmail Bilen’in konumu devam etse de otoritesinin/ etkisinin azaldığı bir süreçtir. 12 Eylül’e karşı tutum, SSCB ile ilişkilerinde ortaya çıkan açı ve yaşanan sağlık sorunları bu sürecin önemli başlıkları olarak değerlendirilebilir. Bu dönem İsmail Bilen, TKP Kongresi’nin yapılması ve TİP’le birlik konularına yoğunlaşır. Parti’nin program ve tüzüğü yenilenmiş olsa da kongresi halen yapılmamıştır ve 5. Kongre’nin yapılması bir anlamda İsmail Bilen’in tamamlaması gereken bir görevidir. 1983 yılının Ekim ayında 5. Kongre’nin yapılmasıyla bir anlamda görevini tamamlayan İsmail Bilen 18 Kasım 1983 tarihinde hayatını kaybeder. 61 yıldır parti üyesi ve yöneticisidir, yaklaşık yarım asırdır ülkesinden uzaktır, Parti’nin defalarca yeniden kuruluşunun hem şahidi hem de yapıcısı olmuş, aksi yöndeki tüm koşullara rağmen devrimci inadını yitirmemiş, sol memenin altındaki cevahiri karartmamıştır. Türkiye komünist hareketinin en önemli atılımını gerçekleştiren kadro öbeğinin öncüsü olmuştur. Yaşadıklarıyla, kişisel özellikleriyle, eksikleriyle, zaaflarıyla bugünün komünistlerine, devrimcilerine büyük bir miras ve deneyim bırakmıştır.
Son sözü kendisinindir, 5. Kongre açış konuşmasından:
“Eski kuşaklar, Dördüncü Kongre’den bu yana, tam 51 yıl boyunca savaştılar… İyi günlerimizi görenlerimiz, bu günlerimizi görenlerimiz ne acı ki az oldu… Ama bu günleri görmeden gözlerini yumanlar, hiçbir zaman geleceğin çok daha iyi olacağından umutlarını kesmediler…
Onlar Lenin’in şu güzel anlamlı sözlerine inanmışlardı: ‘Biz babalarımızdan daha iyi savaşıyoruz. Oğullarımız da bizden daha iyi savaşacaklar ve utkuya ulaşacaklardır.’”22
Dipnotlar ve Kaynak
- Marat, Laz İsmail, Savaş Üstüngel en çok bilinen müstearlarıdır.
- TÜSTAV’ın internet sitesinde ellerine ulaşan belgelerin kaynaklarıyla ilgili detaylı bilgilendirmeler mevcut. TKP’nin belirli dönemlerini aydınlatmak açısından kişilere ait arşivlerin önemli yer tuttuğu bu belgeler arasında yurt içi ve yurt dışında yayımlanmış yayınların ve bazı önemli toplantılara ait dokümanların olduğunu görüyoruz. “Eksik parçalar” olarak kastedilenler ise bunların dışında, daha çok kritik dönemeçlerdeki örgütsel karar alma süreçlerini, bu süreçlerdeki farklı öznelerin rollerini aydınlatan parçalardır. Belgeler için www.tustav.org sitesi incelenebilir.
- Burada bir parantez açmak istiyorum: Bugün, TKP’nin, kuruluşundan itibaren, özellikle teorik ve ideolojik başlıklarda, bir homojenlik sergilemediğini tespit edebiliyoruz. Kuruluşta güncel politik görevlerin, işgale karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin güçlendirilmesinin, sonrasındaysa sosyalizmin ve uluslararası komünist hareketin ihtiyaçlarının Parti’nin birliğini ve yönünü belirleyen ana unsurlar olduklarını, ama baştan itibaren sağlanamayan teorik ve ideolojik bütünlüğün/homojenliğin önemli virajlarda hep sorunlar yarattığını görüyoruz.
Bu yazıda, önemli bir eksik olduğunu teslim ederek, yaşanan tartışmaların teorik, ideolojik ve politik detaylarına girilmeyecek; bu hem söz konusu detayların oldukça kapsamlı olması hem de tartışan öznelerin kendi iç gelişimlerinde bile farklılıklar/çelişkiler yaşamasıyla ilgili. - TKP 65 Yaşında Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, 1984, s.19 (http://www.tustav.org/yayinlar/kutuphane/TKP-kutuphanesi/TKP-65-yasinda-1985.pdf)
- TKP MK Genel Sekreteri İsmail Bilen Kısa Biyografi, TÜSTAV Yayınları, 2004, s.13
İsmail Bilen Biyografi kitabı Yeni Çağ dergisinin Ekim 1977-Mayıs 1978 arasındaki 7 sayısında yayımlanan yazılardan oluşmaktadır. Yazılarda bir yazar belirtilmemiştir. Sadece İsmail Bilen’in bilebileceği detayları içerdiği göz önüne alındığında, yazıların Bilen tarafından redakte edildiğini düşünmek herhalde yanlış olmayacaktır. - TKP 65 Yaşında Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, 1984, s.22
- Babalık, N., Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, Ankara, s.38 (Naciye Babalık bilgiyi Prof. Gökbilgin’den alıntılıyor. Bilginin ana kaynağı ise Mete Tuncay: Tuncay, M., Türkiye’de Sol Akımlar. Bilgi Yayınları, Ankara, 1967, s.150.)
İstanbul adayları Şefik Hüsnü, Ethem Nejat ve Sadık Ahi’dir. Daha sonraları, Nâzım Hikmet ve Vala Nurettin Anadolu’daki kurtuluş mücadelesine katılmak için çıktıkları yolda Sadık Ahi ile tanışırlar ve hem Marksizmi hem de Ekim Devrimi’ni ilk Sadık Ahi’den öğrenirler. Bu tanışma sonrası rotalarını Sovyetler Birliği’ne çevirirler. - TKP MK Genel Sekreteri İsmail Bilen Kısa Biyografi, TÜSTAV Yayınları, 2004, s.155
- Mustafa Kemal tarafından kurdurulmuş olan resmi TKP’den kendisini ayrıştırmak için parti adında Halk sözcüğü kullanılmıştır.
- TKP 65 Yaşında Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, 1984, s.24
- TKP 65 Yaşında Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, 1984, s.49
- Benderli, Gün, Su Başında Durmuşuz, Belge Yayınları, 2003, s.375
Gün Benderli 2-6 Nisan 1962 tarihlerinde yapılan toplantıyı “Dış Büronun yurt dışındaki aktiflerle yaptığı toplantı” olarak aktarıyor ve bu toplantıda ilk açıklamanın “Dış Büro seçilmemiştir, teşekkül etmiştir” olduğunu söylüyor. Benderli’nin aktarımlarına göre Dış Büro Zeki Baştımar, İsmail Bilen, Nâzım Hikmet, Abidin Dino ve Aram Pehlivanyan’dan oluşmuştur.
Atılım döneminin Polit Büro üyesi olan ve sonradan İşçinin Sesi’ne katılan Aydın Meriç (H. Erdal) ise hazırladığı TKP’mizi Yükseltelim kitapçığında Yakup Demir’in 1963 yılında yayımlanan Barış ve Sosyalizm Sorunları dergisindeki yazısında TKP Dış Bürosu Birinci Sekreteri imzasını kullandığını, bu yazı vesilesiyle TKP’nin isminin uluslararası komünist harekette tekrar duyulduğunu aktarıyor. - Benderli, Gün, Su Başında Durmuşuz, Belge Yayınları, 2003, s.419
O dönemin tanıklarından Gün Benderli, Vartan İhmalyan, Hayk Açıkgöz yazmış oldukları anılarda daha ziyade örgütsel sorunları, işleyiş ve karar alma mekanizmalarındaki problemleri ve kişilerin tutumlarını öne çıkarmaktadırlar.
Ek bir bilgi olarak, Nâzım’ın ölümünden sonra Dış Büro bileşimi yenilenir. Gün Benderli ve Bilal Şen Dış Büro’ya alınır ve bileşim Z. Baştımar, İ. Bilen, A. Pehlivanyan, Gün Benderli ve Bilal Şen şekline dönüşür. Benderli Dış Büro’da iplerin Kıbrıs olaylarına karşı alınacak tutum konusunda yaşanan tartışmayla koptuğunu aktarır. - Babalık, N., Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, Ankara, s.77-78
Gençlik hareketiyle TİP ilişkisi açısından ilginç ve önemli bir değerlendirmeyi Naciye Babalık’tan aktarıyorum: “C.Kıral’a göre, TKP’nin o tarihte TİP’in ve gençlik hareketinin o kadar ivme kazandığı bir durumda kendi politikasını cazip hale getirerek gençleri kendi şemsiyesinin altına çekmesi olası değildir. M.Belli’nin bir ara gençlik hareketinin başında bulunması onun başarısı değil, TİP’in başarısızlığıdır. (…) C.Kıral, gençlik hareketinin kendisine yol ararken TKP’nin ne dediğine değil, TİP’in ne demediğine bakarak hareket ettiğini, TİP içinde gençlik hareketi öncülerinin bazı politikaları benimsemedikleri ve TİP’le uzlaşmazlığa gelindiğinde, Malatya Kongresi’nde ortaya çıkan fikri anlaşmazlığın günlük politikaya da yansıdığını; M. A. Aybar, B. Boran, S. Aren’i harekete zarar vermesi endişesi ile gençlik hareketlerinden uzak durarak korumacı bir politika izlediklerini ve daha aktif politika öneren MDD çizgisinin güç kazandığını vurguluyor ve: ‘Öğrenci hareketinin peşine takılma korkusu ve partiye bela getireceğinden dolayı TİP olarak oradan kopuldu. Sonrası çorap söküğü gibi gitti’ diyor.” - Babalık, N., Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, Ankara, s.95
- Bildiri 1969, Moskova’da Yapılan Komünist ve İşçi Partileri Uluslararası Danışma Toplantısının 17 Haziran 1969 tarihinde kabul ettiği ana doküman, s.34-35
- Açıkgöz, H., Anadolulu Bir Ermeni Komünistin Anıları, Belge Yayınları, 2015, İstanbul, s.586-587
- Erdal, H., TKP’mizi Yükseltelim, İşçinin Sesi Yayınları, 1983, s.6
Erdal, H., TKP’mizi Yükseltelim, İşçinin Sesi Yayınları, 1983, s.6. H.Erdal hangi niyetle böyle bir aktarım yapıyor bilemiyoruz. Kendisini 1 no’lu üye olarak öne çıkarmak için de aktarımda bulunuyor olabilir Bilen’i eleştirmek için de… Bunun ötesinde önemli olan nokta İsmail Bilen’in Parti’yi örgütlemek için göstermiş olduğu cüret ve sergilediği örgütçülüktür. - TKP MK Genel Sekreteri İ.Bilen yoldaşın Parti Konferansı’nda okuduğu Merkez Komite Raporu, TKP Yayınları, s.9, 1977
- Yurtsever, H., Yükseliş ve Düşüş Türkiye Solu 1960-1980, Yordam Yayınları, 2008, İstanbul, s.213
Haluk Yurtsever 1978 yılında TKP MK’nın ilk kez tam üyeli toplantı yaptığını söylüyor ve MK üyelerini şu şekilde sıralıyor: “A.Saydan (Aram Pehlivanyan), Adil Demirci, Alp Otman, Ali Durak, Aydan Bulutgil, Cihan Şenoğuz, Feridun Aksın, Gönül Dinçer, Güray Tekin Öz, H.Erdal, Haluk Yurtsever, İ.Bilen, Mehmet Bozışık, Metin Gür, Mustafa Demir, Nabi Yağcı, Nihat Akseymen, Ömer Tulgan, Sıtkı Coşkun, Süleyman Çavuşev, Şeref Yıldız, Turgut Metin Öztürkoğlu, Veysi Sarısözen.
- Erdal, H., TKP’mizi Yükseltelim, İşçinin Sesi Yayınları, 1983, s.7
H.Erdal’ın Partizan grubuyla ilgili şöyle bir aktarımı vardır: “1973-75 döneminde, TKP’nin yeniden kuruluş döneminde partiye değişik politik akımlardan yoldaşlar geldi. O dönem bunların partiye tek tek gelmeleri, eski politik ilişkilerinden sıyrılarak gelmeleri için özen gösterdik. Bu kuruluş döneminde TKP’ye kendi iç örgütlülüğü ve yönetimi olan bir grup olarak yalnızca bir tek grup katıldı. Bu da artık herkesin, dünya alemin, dostun düşmanın bütün çıplaklığıyla bildiği Partizan grubudur.” . - TKP 65 Yaşında Türkiye Komünist Partisi’nin Savaş Tarihinden Sayfalar, 1984, s.84-85