Aradan yaklaşık 70 yıl geçtikten sonra ilk sosyalist devrimin “tarihsel” önemi hiç değişmedi. Zaman ya da mekan olarak 17 deneyiminden uzak olmamız, onu bir sosyal bilimci gözüyle görmemize neden olmamalı.
17 devriminin tüm bilinen nedenlerini ardarda sıralayıp, Lenin’den alıntılar yapabiliriz. Ayaklanma planını anlatıp, Bolşeviklerin diğer eğilimlerle, Lenin’in başkalarıyla hesaplaşmalarını dökebiliriz. Tarım sorunu ve savaşın devrimi nasıl motive ettiğini de aktarabiliriz; ama yine de fazla bir şey açıklamış olmayız.
1988 yılında elimizde artık bir sosyalist mücadele tarihi, bir deneyler birikimi ve bir teorik çerçeve var. Sosyalistleri serinkanlı bir tarihçiden ayıran özellik, ilk sosyalist devrime geliştirilmiş sosyalist teorik çerçeve ile bakmalarıdır. Çünkü devrimin ruhunu ancak o tarihselliği bilincinde damıtabilmiş sosyalistler duyumsayabilir. Bunun da ötesinde sosyalist mücadelenin insanının sahip olduğu teorik çerçeve, deney birikimi devrimci sürecin olgularını seçer, ayırdeder, sınıflandırır.
Teorik göz olguları ayrıştırır, yeniden tanımlar. Devrimci mücadelede yaşananları ve söylenenleri geçmişteki doğal dizilişlerinden kurtarır, kendi sorununu kendi devrimci perspektifinin çerçevesine yerleştirir.
En güzel örnek Oktobr Devrimi; Nisan tezlerinden Ekim’e uzanan zengin ve yoğun bir deneyimin sıkıştığı aylar. Elbette Ekim Devrimini yaratanlar için o koşullarda bir özgün istem-determinizm ikilemi vardı. İlk sosyalist devrim ilk burjuva ihtilalinden dersler çıkaranlarca, Paris Komünü’nü adeta model seçenlerce gerçekleştirildi. Belki de kendi yaşadıkları 1905’den daha fazla…
Sanırım en önemlisi şudur: İlk sosyalist devrimi yaşayanlar için bir irade-determinizm dengesi, bugün bizler için ampirik aynadan olduğu gibi yansıtılacak bir veri değildir.
Modellerden korkmamalı. Model maymun gibi taklit anlamına gelmiyor. Nasıl Paris Komünü’ne Lenin kompleksizce yaklaştıysa…
Oktobr Devrimi de tüm sosyalist devrimler için bir modeldir. Ne istisna ne şablon…
Deneyimini, devrimini evrenselleştiremeyen devrimcilerin “milli” devrimcilerdir. Lenin üzerine basa basa devrimlerinin özünün evrensel olduğuna hükmetti. O imtiyazı kazandılar.
Nisan tezlerinden sosyalist devrime giden yolda Bolşeviklerin ve Lenin’in tarihsel determinizmin kısıtları içinde oynadıkları rolü çözümlemek o deneyi, sosyalist devrimi başka bir zaman kesitinde, başka bir toprakta, yeniden üreten insanlar için özgür iradenin, bu sefer tarihe etki eden iradenin alanını genişletebilmeleri için yardımcı olabilir.
Nisan Tezleri
1917 Şubat’ından Nisan’a Lenin Sovyetlerin ve Bolşeviklerin önemli bir kısmının liberal-Menşevik hükümeti desteklediğini gözledi. Yazdığı “Uzaktan Mektuplar” bu konuda devrimci bir silkiniş için partiyi ve Bolşevikleri uyaran mesajlardı.
Lenin’in Rusya denkleminde üç öğe vardı; eski rejimin bürokrat ve generalleri ile çarcı toprak sahiplerinin kalıntıları; iktidara gelen burjuva liberal toprak sahipleri ve reformcular (bir de küçük burjuvazi tarafından izlenen) ve yığınlarca desteklenen Sovyetler.
Lenin Nisan tezlerinde bu denklemin ilk iki öğesini elimine ediyor. Son değişken üzerinde ay be ay biçimlenen ittifaklar politikası ve sloganlar yaratıyor.
3 Nisan 1917 günü Finlandiya’dan Rusya’ya gelen Lenin sabırsızlıkla bekleniyor. Rusya’daki devrimci duruma katkısının ne olacağı merak konusu. Fakat hemen ertesi gün Petrograd Parti toplantısında dile getirdiği tezleri, bizzat Bolşeviklerin arasında bile hayal kırıklığı yaratıyor. Bu tezler Rusya gerçeğinden uzak ve akıldışı olmakla suçlanıyor.
RSDİP’i şoke eden Lenin’in ,savaşı sona erdirmeyi, devrimin tamamlanmış olan birinci aşamasından ikinci aşamasına geçmesi gerektiğini, Geçici Hükümet’in hiçbir biçimde desteklenmemesini, buna bağlı olarak devlet iktidarının işçi vekilleri Sovyetlerine verilmesini, seçimle gelen halkoyuyla giden memurların olmasını, toprakların ulusallaştırılmasını ve yoksul köylü vekilleri Sovyetlerinin kurulmasını, ulusal tek bir bankanın oluşturulmasını, üretim ve ürünlerin dağıtımının işçi vekilleri Sovyetleri tarafından denetlenmesini, parti kongresinin toplanması ve parti programının değiştirilmesini, partinin adının değiştirilmesini ve Enternasyonal’in yenilenmesini içeren tezleridir.1
Bu tezlerin içinde, partinin devrim stratejisine yönelik olması nedeniyle, “iktidarı burjuvaziye vermiş olan devrimin birinci aşamasından, iktidarı proletarya ve köylülüğün yoksul katlarına devredecek olan ikinci aşamasına geçmek zorunluluğu” tezi en büyük itirazı alıyor. Bu, o güne kadar telaffuz edilmemiş olanı gündem maddesi haline dönüştürme çabasıdır. Bu, Burjuva Demokratik Devrimin henüz tamamlanmadığına inanılan Rusya toprağında adı konmayan bir sosyalist devrim perspektifidir. Monarşinin henüz yıkıldığı bir ortamda bu perspektife sahip olmak, “burjuva demokratik devrim tamamlanmıştır” diyebilmek, devrimin güncelliğini hissedebilme sorunuyla ilintilidir. BDD’i tamamlamaları için burjuvazinin ürkütülmemesi, daha uysal olunması gerektiğini savunan ve dolayısıyla küçük burjuvazinin, burjuvazi karşısında bağımsız olabileceğini düşünen Menşevikler, burjuvazinin demokratik görevlerini yerine getirebileceğine olan inançlarıyla orantılı olarak devrimin güncelliğini hissetmekten uzaktılar. Proleter devrimin güncelliği, burjuvazinin artık devrimci sınıf olmaktan çıktığı anlamına gelir.2 Lenin bunu tümüyle bilmektedir.
Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir. Lenin 1905 Rus Devrimi’nde farklı bir taktik gütmüş, BDD’in Geçici Hükümet’ine katılmayı empoze etmişti. O halde Nisan Tezleri Lenin için de bir dönüm noktası mıdır? Bu sorunun cevabı aranırken, kalkış noktası salt BDD ve Bolşevik tavır olgusu olmamalıdır. Burada dikkate alınması gereken iki temel nokta daha var. Burjuvazinin niteliği ve başarılı olma şansı ile proletaryanın nicel ve nitel kapasitesi. 1905 Devrimi, yine bir savaş ortamında, Rus-Japon savaşı döneminde gündeme gelmiştir. Fakat bu savaş, nitelik olarak 1. Dünya Savaşı’ndan farklıdır. 1905 Savaşı’ndan, Çar, içerideki tehlikeyi bastırmak için, aleyhte de olsa, bir barış imzalayıp, askerlerini ülke içindeki ayaklanmayı bastırmak üzere yönlendirebilecek yetiye sahiptir; dolayısıyla 1905 yılında monarşi, göreli olarak daha güçlüdür, buna bağlı olarak da burjuva devriminin şansı daha azdır. Aynı şekilde 1905 halk ayaklanmaları kendiliğinden oluşmuştur, yakın geçmişte Bolşevik-Menşevik ayrışmasını yaşayan parti, bu kendiliğinden kitleye önderlik edecek güçte değildir. Dolayısıyla 1905’te, Bolşevikler için sorun, politikadan uzak kalmama ve kendiliğinden gelişen halk ayaklanmasından izole olup olmamakta düğümlenmektedir. 1905 ve 1917 Şubat’ı arasında değişmeyen bir öz vardır. O da, ne şekilde olursa olsun monarşinin yıkılma sorunudur. 1917’den farklı olan ise şudur: Proletaryanın bilinç ve örgütlenme düzeyi ile kendi önderlik gücüne güvenmeyen bir partinin mensubu olarak Lenin, 1905’te Geçici Devrimci Hükümete katılmayı gerekli görmüştür, bu, devrimci süreçten soyutlanmama çabasıdır. Bu dönemin taktikleri kesinlikle konjonktüreldir. Yoksa, Lenin, Geçici Devrimci Hükümet’in, burjuva devriminin tarihsel görevlerini yerine getirme organı olmadığını bilmektedir.3 Ve aynı şekilde burjuvazinin demokratik talepleri karşılayamayacağından da emindir. “Demokratik burjuvazi bir adım attığında, sloganımızı proletarya diktatörlüğü olarak değiştireceğiz” demektedir.4 O dönemde sosyalist devrim perspektifini gündeme getirmemesi, o konjonktür için geçerli olan öznel yetersizlik sorunundan kaynaklanmaktadır.
Sosyalistlerin görevi, BDD’in demokratik görevlerinin tamamlanmasını burjuvaziden beklemek değildir; bu sürece katkıda bulunmak ise hiç değildir. Sosyalistlerin asal görevi, burjuva demokratik düzenin oturmasını ve yerleşiklik kazanmasını engellemek ve buna bağlı olarak proleter devrimci süreci hızlandırmaktır.
1905’te ittifak unsuru olarak köylülüğü gören Lenin’in, BDD’in görevlerini yerine getirmesi gibi bir dileği olamaz. Teorik formasyonu Marksist düşünceye dayanan Lenin, gelişkin bir kapitalist toplumun, iktisadi açıdan sosyalist toplumun inşasını daha kolaylaştıracağını kavramakla birlikte, eşitsiz gelişim yasasının da farkındadır. Buna göre, iktisadi açıdan geri bir ülkede, üstyapı kurumlarının sosyalist inşası mümkündür. Dolayısıyla sosyalist üstyapı kurumlarının varlığı, demokratik devrimin iktisadi görevlerini yerine getirmesini engellemez. Fakat buna karşın, geri kalmış bir ülkede, burjuva devrimin demokratik görevlerinden bir veya birkaçını yerine getirmesi, sosyalist devrimi ileri bir tarihe atar. Örneğin Rusya gibi bir ülkede BDD, kazara toprak sorununu halletseydi ne olurdu? 1905’de proletarya köylülük ittifakını öne çıkaran Lenin, bu sorun halledildiği taktirde, “sosyalizm savaşımında, toprak sahibi bir sınıf olan köylülük, burjuvazinin demokrasi uğruna savaşımında şimdi oynamakta olduğu tutarsız ve haince rolü oynayacaktır.”5 diyerek, bir sosyalistin BDD’in kazanımlarına katkısının adeta faturasını çıkartmaktadır.
1917 ise farklı koşullar sunmaktadır. 1905 ile ortak bir yazgıya sahipler: Savaş hali. Bunun yanında farklı olan ise şu: 1917’de Rusya, emperyalist bloklardan birinin bağlaşığıdır ve bu durum, Çarlık Rusya’sından, 1905’te olduğu gibi aleyhine de olsa, savaşmaya son verme serbestisini elinden almaktadır. Savaşın getirdiği yıkımdan en az pay alan burjuvazi, Çar ordularının halk hareketini bastırma inisiyatifinin elinde olmadığı bu konjonktürde kendi devrimini gerçekleştirme konusunda daha elverişli koşullara sahiptir.
Bu konjonktürde, devrimci hareketin önündeki ilk görev, monarşik yapının ve burjuva devrimcilerinin güçlerinin tespit edilmesidir. Güçler dengesi gözetildiğinde göze görünen, burjuvazinin iktidara, 1905’dekinden daha yakın olduğudur. Bunu, salt çarlığın savaş halinde olmasına bağlamak eksikli olur. Buna burjuvazinin 1905’den kaynaklanan deneyimini ve görece gelişmişliğini de katmak gerekir. Bu güçler dengesindeki değişimin bilançosunu yapan Lenin, 1917 Şubat Devrimi’nin ürünü olan Geçici Hükümet’e katılmamayı önermektedir. Şubat 1905’te Geçici Hükümet’e katılmamak nasıl ki politikadan tecrit olmayı getirecek idiyse, Şubat 1917’de Geçici Hükümete katılmak da aynı riski haizdir. Burada işe tersinden bakmak gerekiyor. Burjuvazinin zaten iktidarı aldığı tespitinin yapıldığı bir konjonktürde onun önderliğinde kurulan bir hükümete katılmak işçi sınıfının devrimci potansiyelini eritmek olacaktır. Bu ise işçi sınıfının kendi sınıf çıkarlarına yönelik proleter devrimini süresi olmayan bir zaman dilimi için gündemden çekip almak ve ona burjuvazinin iktidarını kurmaya yönelik süreçte burjuvaziye yedeklik etme görevini vermektedir.
Fakat 1917 salt burjuvazinin öznel gücünün görece gelişkinliğinin yanı sıra 1905’tekinden farklı olarak, nicel olarak azınlık olsa da, nitel gücü daha yüksek bir partinin varolduğu imajını yaratmaktadır. Ve Lenin’in proleter devrim için artık kaybedecek zamanı yoktur, partinin öznel gücünün görece yetkinleştiğine duyduğu güven, varolan toplumsal hareketlenmenin, bu kez manipüle edilebileceği inancına götürmektedir.
Burada bir noktaya dikkati çekmek gerekir. Geçici Hükümete katılmamak ve BDD’in gelişimini hiçbir şekilde desteklememek yönündeki perspektif, Lenin’in aşama konusundaki yaklaşımını da açıklamaktadır. Aşamadan salt iktidarın el değiştirmesi anlaşılmaktadır. Lenin’in aşama anlayışında BDD’in demokratik görevlerini yerine getirmesini beklemek gibi bir ara aşama daha yoktur. Monarşik iktidarın, burjuva iktidara dönüşmesi proleter devrime, güncellik kazandırmaktadır.
Lenin artık, devrimin yakınlığını hissedercesine, burjuvazinin siyasal erkini kurma olanağını elinden almanın yollarını aramaktadır. Kitle gösterilerinin sürdüğü bu dönemde, bunun biricik yolu, siyasal ajitasyondur. Propagandanın ana eksenini, tarih boyunca burjuvazinin gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı ve olamayacağı demokratik görevlerinin gündemde tutulması oluşturacaktır. Örneğin, ülkedeki bütün toprakların ulusallaştırılması.
Propagandanın temel kuralı, kitlelere duyurmak istediklerini duyurmak olsa gerek. “Köylülere toprak” verme meselesini gündeme getiren Lenin, bu sloganın, yüzyıllar boyu büyük toprak sahiplerinin serfi olarak çalışan, 1861 Toprak Yasası’yla da mülksüz tarım proleteri durumuna düşen köylülere cazip geleceğini biliyor. “Köylüler, burjuvazinin doğal müttefikidir6 saptamasını yapan Lenin, bu doğal ittifakı bozmak istercesine şöyle diyor: “Toprağı size vermiyorlarsa, siz alın!”7 Bu slogan iktisadi çıkarı önde gelen köylüleri, sosyalist devrim perspektifine yakınlaştırma çabasını da içeriyor.
Özel mülkiyetin ilhakını içeren Marksist teorinin “ortodoks” takipçiler, Lenin’in bu pragmatik yaklaşımını anlamıyor. Lenin’in pragmatik yaklaştığı bir diğer sorun olan, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı da, “ortodoks” Marksist çerçeve içerisinde eleştiriliyor. Örneğin Rosa Luxemburg, Lenin’in bu yaklaşımına karşı “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı sınıf mücadelesiyle uzlaşmaz” diyor.8 Fakat Lenin, batı marksistlerinin ülkelerinin ulus devlet olma niteliğini kazanmış olmaları itibariyle teoride karşılaştıkları sorunla, devrimci durum anında ve pratik olarak yüzyüze geliyor. Ve her tür toplumsal muhalefeti, burjuvazinin siyasal erkini engellemek ve diğer yönüyle de, bunu proleter devrimci süreçte kullanmak istiyor. Lenin bu yaklaşımında da son derece pragmatik bir tutum içinde zira ,güncellik kazanan proleter devrimin sıcaklığını hissediyor.
Lenin’in kitlelerin psikolojilerini dikkate alan bu tür yaklaşımlarına bir örnek daha verilebilir. 4 Nisan 1917’de tezlerini açıkladıktan sonra, en büyük itiraz ikinci teze geliyor. Ve Lenin, Eylül ayına kadar, bu tezini tekrar gündeme getirmiyor.9 Fakat tarihsel gelişiminde bize sunduğu kadarıyla görüyoruz ki Lenin bunu programından çıkarmış değil; sadece ilk formülasyonu kadar net dile getirmiyor. Devrimci durum anında kitlelere ulaşmanın gerekliliğinin bilince çıkması bu tür bazı görüntüsel ve geçici tavizlere yol açabiliyor.
Lenin’in Geçici Hükümet’e katılmamayı önerdiği yukarıda belirtildi. Bu talebin o dönem Rusya’sı için oturacağı nesnel bir zemin mevcut, o da Sovyetlerin varlığı ile açıklanabilir. Lenin kendi tezinin geçerliliğini göstermek istercesine “bir devlette iki iktidar olmaz” diyor.10
Sovyetler’e bakış açısında menşeviklerle bolşevikler arasındaki ayrımda, Lenin, burjuva Geçici Hükümet’e destek verdiği oranda Sovyetleri destekleyen menşevikleri tümüyle dışlıyor. Fakat bolşeviklerle de aynı düşüncede değil. Bolşevikler, sovyetlerin hangi partinin önderliğini tanıdıklarını açıklamalarını istiyorlar. Bolşeviklerin sovyetlere doğrudan siyasal bir misyon yüklemek istedikleri görülüyor. Lenin, Rusya’ya dönmeden önce ve sonra, bu tutuma karşı çıkıyor. Onun yaklaşımı ise şu: “Hem işçi Sovyetleri hem parti olsun sorun görevlerin nasıl ayrılacağı ve birleştirileceği sorunudur.”11 Lenin, kitlelere iktidar alternatifi sunma olanağı yarattığı oranda sovyetlerle bağları zedelememek taraftarı.
Sovyetlerin kitleler üzerindeki gücü biliniyor. Sovyetler kendiliğinden karakterleri itibarıyla, kitlelerin güncel taleplerini dile getirme organı. Güncele yaslandığı ölçüde de, uzun erimli perspektifleri haiz olması gereken bir siyasal partiden farklı zeminlere oturuyorlar. Siyasal bilincin dışavurumundan ziyade, nesnel zorlamaların ürünü olan sovyetleri, partiyle doğrudan ilişkiye zorlamak nesnel gerçeklikten uzağa düşmek anlamına geliyor. Sorun sovyetleri de kapsayacak politikalar üretmek sorunu. Örneğin; “Tüm İktidar Sovyetlere” sloganı. Bu, nesnel durumun ürünü olan kitlesel bir organa, iktidar perspektifini duyumsatmak çabası oluyor. Bu yolla, kitlelerin gündemine iktidar sorunu sokuluyor. İktidar nosyonunun benimsetilmek istendiği sovyetlerle yakın bağ demek, bir parti için kitlelerle daha yakın olmanın koşullarını yaratmak böylece kitlelerin sınıf içgüdülerinden kaynaklanan kendiliğinden hareketlenmelerinin siyaset alanında izdüşümlerini yansıtabilme olanağını yakalamak oluyor. Lenin, partinin önderliğini öne çıkarmakla birlikte, sovyetlere siyaset pratiğinde yer vermektedir. “Sovyet ne bir işçi parlamentosu, ne de özyönetim organıdır, belirli amaçlara ulaşabilmek için savaşan bir örgüttür..12 Sovyetler bir ayaklanmayı örgütlemek için yetersizdir, fakat ayaklanma organlarıdır.13
Lenin ikili iktidar saptamasını devamlı vurguluyor. İkili iktidar, diğer yönüyle iktidar boşluğunu simgeliyor. “Burjuvazinin hükümet içinde tamamen yer almadığı ve sovyetlerin de istemediği bir iktidar14 saptamasıyla Sovyetlerin siyasal niteliklerinin yetersizliği belirtiliyor. Sovyetlerin iktidar perspektifine sahip olmadıkları bilindiği halde, neden “Tüm iktidar Sovyetlere” sloganı kullanılıyor? Bu slogan kitleselleşmenin aracı oluyor. Yığınların kendiliğinden hareketli olduğu dönemlerde, programı olan bir parti, kitleselliğe konjonktürel olarak önem verebiliyor.
Kitlelerin göz önünde belli bir gücü simgeleyen sovyetlere karşı eleştirilerini uzun süre satır aralarında yapmayı tercih eden Lenin’in sovyetler konusundaki gerçek düşüncelerini ortaya koyabilmesi için tüm kitleyi etkileyecek toplumsal bir olay yeterli oluyor. Temmuz’daki kendiliğinden yükselen devrimci dalganın, kanlı bir karşı-devrimci müdahaleyle karşılaşması.
Rusya’da savaştan yorgun düşmüş halk, iç savaş, silahlı ayaklanma olgularının dayatılması, bu konjonktüre denk düşüyor. Kanlı bir karşı-devrimci müdahaleyle kitlesel kalkışmaların bastırılmasından edinilen tecrübenin, kitlelere, silahlı ayaklanma fikrini daha kolay rasyonalize etme olanağı vereceği düşünülüyor. Bu Lenin’in devrimci taktiklerindeki bir dönüşüm değildir. 6.Parti Kongresi’nde, Ağustos ayında, “artık barışçı geçiş olamaz” denerek, silahlı ayaklanma çağrısı yapılıyor. Eylül ayında ise, sovyetler içinde bolşeviklerin çoğunluk olmasıyla birlikte “Tüm İktidar Sovyetlere” sloganı tekrar gündeme geliyor, fakat bu kez silahlı ayaklanma olgusunu da içererek. Ve Ağustos-Eylül arası, bu yeni devrimci taktik üzerindeki tartışmalara tanık oluyor. Fakat Lenin’in cevabı çok açık: “Kan dalgaları laflarına karşı Kornilov’un çabaları örnek gösterilebilir”15
Lenin’in devrimci taktiklerinde bir dönüşüm olmadığı söylendi. 1905’i yorumlarken “daha fazla silaha sarılınmalıydı” diyen Lenin’in “barışçı geçiş”ten vazgeçmesi ve silahlı ayaklanmayı savunmaya başlaması, onun güçler dengesini titiz bir biçimde gözlemesine bağlanmalıdır. Temmuz sonu ortaya çıkan kendiliğinden gösteriler ve devrimci kabarışın, demokratik devrimin bir uzantısı olmayışı ve bu devrimci kabarışın bastırılışı, 110 gün Finlandiya’da saklanmak zorunda olan Lenin’in politikasını sola kaydırmasına neden oluyor. Proletaryaya yeni müttefik olarak yoksul köylülüğü belirliyor ve silahlı ayaklanmaların gerekliliğini vurguluyor. Bu taktik değişiklikler, demokratik devrimci süreçte basamak atlanmasından dolayı ortaya çıkmıyor. Bu Lenin’in güncel politikayı iyi gözlemesinden değişen güç dengelerini tespit etmesinden kaynaklanıyor.
Buradaki temel çerçeve, nesnel koşulların ürünü hareketlenen kitlelerle, siyasal önder arasındaki açı sorunudur. İdeolojik önderin, politik önder konumuna gelmesi, kısa dönemde mümkün olmayan, kitlelerin bilinç düzeyinin yükseltilme çabasına bağlı değildir. Burada dengenin ayarlanması ideolojik önderin siyasal yaklaşımını nasıl belirlediğine bağlıdır. Lenin “barışçı geçiş”e inanmıyordu, fakat savaş bezgini kitlelerle ilk bağı bu slogan sayesinde kuruyor.
“Barışçı geçiş” sovyetlerin hiçbir karşı devrimci tepkiyle karşılaşmadan iktidara gelmesi demektir. Bu ise siyasal devrim ile toplumsal devrimin aynı zamanda gerçekleşmeyeceği gerçeğinin gözardı edilmesiyle eşdeğerdir. Siyasal devrim ilk elde, üstyapı kurumlarında gerçekleşir ve üstyapı kurumlarındaki bu değişim, daha önceki egemen sınıfın toplumsal varlığına hemen, bir anda son veremez. Üretim güçlerinin gelişip, üretim ilişkilerinin dönüşüme uğrayacağı bu süreç boyunca, proletaryanın sınıf diktatörlüğüne gerek duyulur. Bu burjuvazinin bastırılacağı ve geri dönüşünün imkansız kılınacağı geçiş dönemidir. Lenin, Nisan Tezleri çalışmasının 8. tezinde “doğrudan görevimiz sosyalizmin başlatılması değildir”16 derken, kastettiği iktidar biçimi, komün tipi bir proletarya diktatörlüğüdür. Lenin, komün tipi bir devlet önerirken ona eleştirel bakabilmeyi de hiçbir zaman unutmaz. Komünü, demokratik devrim ile sosyalist devrimin unsurlarını ayırmamakla ve sosyalizm için mücadele ile cumhuriyet için mücadelenin görevlerini karıştırmakla suçlar.17 Lenin, proletarya diktatörlüğünün temel görevinin “yeninin içinde varlığını sürdüren eskinin kalıntılarının”18 etkisini yok etme olarak belirler.
Nisan Tezleri çalışmasında “her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur” diyen Lenin, nasıl bir “iktidar” sorusunun cevabını, marksizmin devlet öğretisinin ışığında Devlet ve Devrim çalışmasında vermektedir. 1917 Ağustos’unda yapılan bu çalışma, devrimci durumun düşüşe geçtiği bir konjonktürde yazılmıştır. Ağustos ayı sovyetlerin gücünü (daha doğrusu güçsüzlüğünü) teşhir etme ayıdır. Lenin, sovyetleri iktidarsız olmakla suçlamaktadır.19 Barışçı geçiş’in askıya alındığı bu dönemde, proletarya diktatörlüğünün gerekliliğini formüle etmektedir. Lenin, devleti “proletaryanın hasımlarını alt etmek için kullanacağı bir aygıt”20 olarak görmektedir.
Burada Lenin, soyut bir devlet kavramına değil, bizzat proletaryanın devletine sahip çıkmaktadır. Sınıfların uzlaştırılması temelinde yükselen burjuva devleti, siyasal erkini devam ettirmek için, sınıflar üstü görüntüsü vermek zorundadır. Marksizmin teorik formasyonu, devlet olgusunu içermektedir, fakat burjuva devletten tümüyle farklı bir devlet.
Sosyalistler burjuva devletinden ve onun ideolojik uzantılarından bağımsız perspektiflere sahip olabildikleri ölçüde, proletaryanın sınıf çıkarlarına hizmet edebilirler. Örneğin 1914 Savaş bütçelerinin oylamasında, kendi burjuvazilerinin yanında yer alan ve böylece de Alman proletaryasını, burjuva devletin yedeği durumuna düşüren Alman Sosyal Demokratları enternasyonalist anlayışa ters düştükleri oranda, sınıf mücadelesindeki etkin konumlarını yitirmişlerdir, zira bu karar Alman proletaryasının kendi sınıf mücadelesi için harcaması gereken enerjiyi ,burjuva devletin emperyalist amaçlarının gerçekleşmesi uğrunda kullanmasını gerektirmiştir. Bu ise bağımsız sınıf çizgisinden uzaklaşmak ve ASDIP’nin güçten düşmesi demek olmuştur. ASDIP’nin ortak olduğu savaş kararı Alman burjuva milliyetçi ideolojisinin uzaklaştırıcı gücünün başarı hanesine yazılmıştır. Bu dönem Almanya’sında milliyetçilik dalgasına kapılmayan tek akım, Spartakistlerdir.
Savaşın başında Rusya Sosyal demokratları da böylesi bir ayrışma yaşamıştır. Menşevikler savaş olgusunu devrim sorununun önüne koyarak ertelemeci bir tutum sergilemişlerdir. Bolşeviklerin kararı ise mevcut devletin ideolojisinden tümüyle bağımsız bir çizgi izlemiştir: Emperyalist bir savaşta yan tutulmayacaktır. Temmuz 1917’den sonra “Savaşa Son” sloganını benimseyen bolşevikler, Rusya’da emperyalist savaşa kayıtsız kalabilen tek kesim olmuşlardır.
Lenin’in tezi, emperyalist savaşın, devrimci mücadelenin hizmetinde kullanılması gerektiği yolundadır. Peki, ama nasıl? Emperyalist savaşta, emperyalist burjuvazinin tüm halka vermek zorunda kaldığı silahları burjuvaziye karşı çevirerek ve emperyalizmi yok etmek için onlardan yararlanarak.21
Savaş gereği karşısında alınan farklı tutumlar, Batı-Slav marksizminin ayrışmasına ivme katıyor. Batı marksistlerinin kendi burjuva devletlerinin yayılmacı politikalarını desteklemeleri, enternasyonalizm anlayışından kopmaları anlamına geliyor. Ve Lenin, bu sosyal-şovenist tutumları hedef alarak, enternasyonalin yenilenmesini istiyor. “İşçilerin yurdu yoktur” anlayışına ters düşen batı marksistlerinin sorgulanması amacı taşıyan, bu enternasyonali yenileme arzusunun diğer nedeni de, 2. Enternasyonal’in varlığına ve onun oportünist yaklaşımlarına son vermek oluşturuyor.
Lenin, Enternasyonal gibi parti kongresinin toplanmasında da acele ediyor. Nisan Tezleri’nde bunu vurguluyor. Geçmişle her tür hesaplaşmanın yapılması isteniyor.
Lenin, Rusya tarihinde yeni bir sayfanın açıldığını düşünüyor ve bu döneme uyacak anlayışın ürünü kurumlar istiyor. Mart devrimiyle birlikte politize olan köylüler, küçük mülk sahipleri, esnafların burjuvazi ile proletarya arasında toplumu sarsan bir dalga yarattığını, bunun proletaryanın sınıf bilinçli işçiler arasında bile etki yarattığını ve burada ancak yeni bir komünist partisinin öncülüğünde proletaryanın öncü konumuna gelebileceğini söylüyor. Bu, örgüt ve devrim stratejisi arasındaki paralelliği sağlama çabasıdır. Bilindiği gibi Nisan Tezleri’nde sadece partinin adının ve programının değiştirilmesini öneren Lenin, süreç içerisinde söylemini daha sola kaydırarak ortam buluyor.
Lenin geçmişten kopmak istiyor. Sosyalist iktidar perspektifine sahip çıkılmasını istiyor. Trotskiy, partinin adının değişmesini isteğini Lenin’in 1917 yılı boyunca gelecek günler adına geçmiş günlere karşı yoğun mücadelesinin sembolik ifadesi olarak niteliyor.22
Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi çalışması Mart-Ekim arası, 8 aylık sürede devrimci mücadelenin ve öncü partinin geçirdiği evreleri belli bir bütünsellik içinde sunması açısından bir devrim tarihi olma özelliğini de taşıyor. Nesnellik-öznellik birlikteliğinin kurulmaya çalışıldığı bir süreç ayrıntılandırılıyor. Bu süreçte “acele etmemeliyiz, ama olayların gerisinde de kalmamalıyız” mantığıyla hareket ediliyor. Bu süreç içerisinde proletarya ve köylülük arasındaki açı iyi tespit ediliyor.
Bu çalışma bize aynı zamanda ittifaklar sorununa nasıl bakılması gerektiğine dair ipuçları vermekte: İttifakların kesin ve değişmez bir iç işleyişi yoktur. Önce iktidar, sonra devrim gibi düz mantık işlemez. Ayaklanmanın günübirlik acil gereklilikleri artık daha önceki sınıflar arası ittifak ve politik beraberlik stratejileri tarafından mutlak anlamda tatmin edilemez. Devrimci durumun doruk noktasında ittifaklar politikası devrimden sonra oluşabilir. Keza daha önce karşı devrim saflarında olan popülist sosyalistlerin sol kanadı müttefik haline gelebildi.
Lenin’in Nisan-Ekim arası tüm tezleri ve politik önermeleri, hep iktidar hedefi gözetilerek üretiliyor. Lenin Haziran 1917’deki kongrede, Tsereteli’nin iktidarı alacak bir parti yoktur tespitine karşılık, “vardır” diye cevap verebiliyor. Her devrimci süreci bu çerçevede değerlendirip yeni taktikleri bu süreci hızlandırmaya yönelik hazırlıyor.
Dünyadaki ilk sosyalist devrimin hazırlık çalışması niteliğindeki bu çalışmanın, bugün için en önemli işlevlerinden biri de politika sanatının tüm inceliklerini haiz olmasıdır. Ne kadar doğru stratejiler ve taktikler saptanırsa saptansın, ne kadar yerinde çözümlemeler yapılırsa yapılsın bunları kitlelere aktarmanın ve kitlelere bağ kurmanın yolu politikanın inceliklerini pratikte uygulayabilmekten geçiyor.
Dipnotlar ve Kaynak
- Tezler aynı gün aylanıyor ve 2’ye karşı 13 oyla reddediliyor.
- Lukacs; Lenin’in Düşüncesi, s.20, Belge yay.
- Lenin V.I.; İki Taktik, s.41, Sol yay.
- a.g.e., s.109
- a.g.e., s.163
- a.g.e., s.162
- Reed John; Dünyayı Sarsan On Gün, s.81, Oda yay.
- Cliff Tony; Rosa Luxemburg, s.76, Anadolu yay.
- Carr, E.H.; The Bolshevik Revolution, Pelican Book.
- Lenin; Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, s.41, Sol yay.
- Lenin; Collected Works, c.10, s.19
- a.g.e., s.72
- a.g.e., c.1, s.125
- Lenin; Nisan Tezleri…, s.118
- a.g.e., s.171
- a.g.e., s.33
- Carr; a.g.e., s.97
- Lenin; Devlet ve Devrim, s.128, Aydınlık yay
- a.g.e., s.20
- Marx-Engels; Gotha-Erfurt Programlarının Eleş., s.60, Sol yay.
- Lucaks; a.g.e., s.57
- Trotskiy; Ekim Devriminin Öğrettikleri, s.41, Köz yay.