İşçiler, yoldaşlar!
Bu ülke on yıl öncesinden çok ileriye gitmiş!…Nereden mi biliyorum? Geçen gün tiyatroya gittim; oradaki bir seyirci söyledi. Nedeni izlediğimiz oyunda sahnede hem kızıl bayrakların görünmesiydi, hem de bir erkek oyuncunun seyircilerin önünde külodunu çıkarması.
Oyunun adı “Mösyö Butterfly”, yazarı David Henry Hwang. Kültür Devrimi döneminde Çin’de kadın kılığında bir erkekle bir Fransız diplomatın aşkını anlatıyor. Yazacaklarım açısından konunun pek önemi yok. Önemli olan ilerici bulunmasıdır.
Gericidir. Burjuva ideolojisinin ve sanatının en son sığınma noktasını işliyor: “Cinselliğin derinlikli labirenti”…
Herkes cinsel tabuların yıkıldığını görüyor, insanlığın ilerleyişini izliyor ve rahatlıyor. İnsanlık problemlerini ve çatışmalarını aşıyor. Göremiyorlar ve burjuva ideolojisi gerçeklerin üstünü kapatıyor. Çelişki deyince cinsellik kalıyor. Evet bu bir çelişkidir ama belirlenen bir çelişki; sınıfsallık ve sınıf mücadelesi tarafından belirlenen bin çelişki. Bu belirlenimin tersine çevrilmesi için sınıf mücadelesinin aşağılanması ve anlamsızlaştırılması gerekir. İzleyiciler için buna pek ihtiyaç yok; onlar zaten komünizmin çöktüğünü biliyorlar her gün izliyorlar. Ama sanatçılar için gerekiyor kendilerine has “namusları” toplumsal açıdan ikincil temaları fetişleştirmek için esas olanı gizlemeyi gerektiriyor. Halk bilmese de onlar biliyor ve yok saymaya güçleri yetmiyor. Bu yüzden karalıyorlar. Kızıl bayraklar sahneye karalamak için çıkarılıyor. Temel çelişki böylece yok edildi mi, ilerici sanata cinsellik -ha bir de- eşcinsellik kalıyor.
Eskiden başarılı sanat eserlerinin karşısında şapka çıkarılırdı, şimdi sanatçılar seyircilerinin yüzüne donlarını fırlatıyorlar.
Sanat özgün bir alan ve sanatçı saygındır. Sanat anlatımı kendi özgün araçlarını kullanır. Cinsellik başından beri sanatsal üretimin bir parçasıdır vs. Bunlar doğru ve burjuva sanatını eleştirmek ve aşmak sosyalist sanatçıların işi. Ama bununla bitmiyor. Burjuva ideolojisinin hegemonyasına karşı durmak da politikanın alanına giriyor.
Cinsellik burjuva aydınlarının elinde hep marksiz-min karşısına çıkışın bir teması oldu. Psikoloji sosyolojinin önüne konmaya çalışıldı, bazı yeni solcular da bu alanda onlarla hesaplaşmaya marksizmi cinsel açıdan “takviye” etmeye çalıştılar. Cinselliği ana tema haline getirmek sosyalist kampta, hep toplumsal devrimi siyasal devrimin önüne koymayı getirdi, reformizmin bir kaynağı oldu.
Devrimci sosyalizm ise siyasal devrimi, cinsellik de içinde olmak üzere bütün toplumsal sorunların çözümünde ilk ve zorunlu adım olarak ele alır. İnsanın insanı sömürmesi sona erdirilmeden insanlar arası ilişkilerde bir değişim mümkün olmadığı için böyledir bu. Onun için bu sorunlara burjuva toplumunda çözüm arayanlar sosyalizmi karşılarına almak zorunda kalmışlardır. D.H.Hwang bu sebepten oyununa anti komünizmi zemin yapmıştır ve Şehir Tiyatroları oyunun broşürüne “sınıf genellemesine ulaşmak insanoğlu için çok büyük bir adım oldu. Ne ki 21. yüzyıl için zorunlu, ama yeterli değil bir, üç, beş, yedi, kırk…sayılabilir sınıflar yahut kutupların çelişkisi olarak dünyayı, toplumu, insanı algılamak” diye yazmak zorunda hissetmiştir kendini.
1992 yılında Türkiye’de burjuva ideolojisi, örtmek istediğinde bile sosyalizmi ve sınıf mücadelesini, çarpıtarak da olsa gündeme getirmek zorunda kalıyor. En çok ölü göründüğü zamanda komünizmin hayaleti beyinlerinde kol geziyor. Korkuyorlar ve haklılar…