Bundan önceki yazımda 1 , RP’nin son seçimlerde elde ettiği başarının arka planındaki etkenlere eğilmeye çalışmış ve bu partinin toplumsal muhalefet dinamikleriyle olan ilişkisinin sosyalist hareket açısından da ciddiye alınması gerektiğini savunmuştum.
Sözkonusu yazıdaki temel saptamalarımda bir sorun olmamakla birlikte, kimi boyutlarını öngördüğüm sürecin beklediğimden hızlı geliştiğini ve bu nedenle de bazı noktaları abartma konumuna düşmüş olduğumu söylemem gerekiyor. Özellikle de, işçi sınıfına dönük olarak RP’nin oluşturduğu tehdidi olduğundan büyük görmüş olduğum, geçtiğimiz süre içinde yeterli netlikle ortaya çıktı.
Aslında, tüm anlamlarıyla bir burjuva partisi olan RP’nin, tam da bu niteliği nedeniyle yıpranacak olduğundan söz etmiştim: “RP, şu anda, muhalefet koltuklarında oturmanın rantını yemektedir. Yoksa, devletle bütünleşmiş durumdaki parti yönetiminin ne kapitalizmle, ne de burjuvaziyle herhangi bir sorunu bulunmamaktadır. RP’nin net bir programatik çerçeveye sahip olmaması da, önerebileceği farklı bir programın yokluğundan kaynaklanmaktadır. Tek başına iktidara gelme olasılığı zayıf olan RP, bir koalisyon içinde yer aldığında bile, kendisine bağlanan beklentilerin daha fazla olması nedeniyle hızlı bir yıpranma sürecine girecektir.” 2
Bu değerlendirmenin geçerliliği bir açıdan sürüyor. RP, önümüzdeki seçimlerde oy oranını arttırmaya devam edebilir. Bir “kitle partisi” olma yolundaki adımlarla da desteklenen süreç, belirli bir vadede RP’yi iktidar ortaklığına taşıyabilir. Ancak, bir diğer açıdan, RP’nin işçi sınıfı ve genel olarak toplumsal muhalefet üzerindeki etkisi çok daha çabuk tükenmiş, bu düzeydeki yıpranma şimdiden gerçekleşmiştir. Geçen süre içinde, RP’nin gerek dışarıya sunduğu görüntünün farklılaşması, gerekse parti içinde yaşananlarla birlikte, bu partinin kelimenin her anlamıyla sıradan bir burjuva partisi olduğu gerçeği kendisini çok daha net bir biçimde açığa vurmuştur.
Ama, bu süreci yalnızca RP’nin iç dinamikleriyle açıklamak yeterli olmayacaktır. RP’nin “değişim rüzgarları”na bu denli hızlı yakalanmış olması, Türkiye’de burjuva siyasetinin gerek tarihsel, gerekse güncel yasallıklarının bir kez daha kendilerini göstermelerinin de ürünü olmuştur.
En genel olarak, RP’nin başına gelen şöyle özetlenebilir: Bu partinin, “manevi” farklılığı temsil ettiği sermayenin dinsizliğine yenik düşmüştür. Buradaki “sermaye”yi, iki anlamıyla birden almak mümkün. Birincisi genel olarak sermaye: RP, Türkiye burjuvazisinin kendisine ilişkin “kaygı”larını önemsemiş ve bunların nesnelliğini ortadan kaldırmaya yönelmiştir. İkincisi, RP ile organik ilişkisi bulunan sermaye: RP’nin belediye pratiği, bu kesimin suyun başını hemen tutma özlemlerinin ne kadar güçlü olduğunu göstermiş ve kazın gelmesi beklenmeden, ele geçen tavuk afiyetle yenmeye başlamıştır.
RP “olayı”nda bir kez daha belirginleşen siyaset yasalarından biri, Türkiye’de iktidara aday olduğunu gösteren partilerin kendilerine çeki düzen vermeleri, burjuvaziye hizmet etme görevinin hakkını her anlamda verebileceklerini ve sorun yaratmayacaklarını önceden kanıtlamaları gerektiği. 1946’da bir sonraki seçimlerde iktidara gelebileceği anlaşılan DP’nin de “sivri”liklerini törpülemesi gerekmiş, bu parti sözkonusu süreçte gereken mesajları vermiş ve “demokrasi” söylemiyle tutarlı olarak içine almış olduğu solcuları tasfiye etmişti. 1946-50 dönemi, DP’nin CHP’lileşmesini de içermiş; bu parti iktidara geldiğinde, uluslararası ve iç rüzgarlardaki değişimi kaçırdığı noktaya kadar, ciddi herhangi bir yönetim krizine yol açmamıştır.
RP de son, seçimlerden bu yana, devlet içi odakların tümüne ve burjuvaziye mesaj iletmekle, kendisinin aslında kullandığı söylem oranında “radikal” olmadığını, aslında gerçekten de düzenin sübapı olmaya soyunmuş olduğunu, yoksa zaten büyük bir hızla artan imam-hatip liselerine, camilere ve mescitlere birkaç tane daha eklemek TRT’nin televizyon kanallarında görünen kadınların biraz daha giyinik olması konusunda hassasiyet göstermek gibi şeyler dışında öyle ciddi planları bulunmadığını vb. göstermekle meşguldür.
RP’ye bağlı mümin müslümanlar başı açık kadınlarının karıştığı skandalı henüz hazmedememişken, onun yanına bir de adı yine magazin skandallarına karışmış bir manken getirilmesi, verilen mesajlar arasında en önemsizi. Ama, RP’nin “kitle partisi” olmanın yolunun medyatik bir görüntüye sahip olmaktan geçtiğini yeterince kavradığının da bir göstergesi.
Emekli askerlerin (ve bu arada Özel Harp Dairesi eski sorumlularının ve generallerin) partiye alınması yoluyla orduya mesaj ileten RP, Özalcı kesimlerden biriyle yaptığı görüşmelerle, Türkiye’nin temel siyasal ve ekonomik dengelerine dokunmayacağına açıklık kazandırmıştır. Son yıllarda devlet içi odaklar arasında bulunduğunu gerek politik kararlarıyla gerekse üst düzey hakim ve savcılarının sözlü açıklamalarıyla sıkça duyuran yargı ile RP arasındaki uzaklığın sürmesine karşın, parti yöneticileri sözgelimi, Yekta Güngör Özden’nin açık açık kendilerini hedef alan açıklamalarına yanıt vererek tansiyon yükseltmemek konusunda da özen göstermektedir.
Burjuvazinin işçi sınıfına dönük saldırısı açısından, RP’nin mevcut burjuva partilerinden “bile” başarılı olabileceği ise yine herkes tarafından görüldü.
RP, seçim dönemleri dışında ülke çapındaki siyasal atmosferi canlandırmaktan ve depolitizasyon düzeyini zayıflatmaktan da kaçınarak, tam bir sorumluluk abidesi oldu.
Son olarak, parti içindeki kimi “radikal” unsurların kopuşu, RP’nin iç temizliğini pekiştirdi. Diğer yandan, bu kesimin “Beklenen Vakit” çıkışı, pek doğal olarak, bekledikleri karşılığı yaratamadı.
Aslında, RP’nin bu kadar hızlı ve bu boyutlarda değişmek zorunda kalması, biraz da içinde bulunduğumuz döneme özgü. ’70’li yılların MSP’si, bugünün RP’sine göre daha islami bir görüntüyü koruyabilmiş ve bunun ötesinde koalisyonda olduğu dönemlerde, sözgelimi Türkiye-İsrail ilişkileri gibi alanlarda belirli bir etki sahibi de olabilmiştir.
Bugün ise, hareket alanı son derece sınırlanan burjuvazinin siyasal alandaki “pürüz”lere tahammülü bulunmamakladır. ‘80’ sonrası sermaye birikim modelinin tıkanmışlığı ve biriken kriz dinamikleri, bu dinamiklerin kısa vadede aşılabileceğine dönük verilerin bulunmaması, siyasal iktidar mekanizmalarının ne şekilde kullanılacağının burjuva partilerinin takdirine bırakılmasını olanaksızlaştırmaktadır. Metin Çulhaoğlu Gelenek’in geçen sayısındaki yazısında bu durumu ele almıştı: “Türkiye kapitalizminin yaşadığı uluslararası bütünleşme ve eklemlenme süreci ile birlikte kapıya gelip dayanan çözümsüzlükler, ulusal ölçekte manevra yapılabilecek alanı iyiden iyiye daraltmıştır. Sonuçta, sermaye sınıfı “gibi” değil, tastamam bireysel sermayedarlar gibi düşünen siyasetçilerle, “siyasetle ilgilenme”nin ötesinde bizzat siyasete atılan sermayedarlar burjuvazinin bugünkü siyasal kadrolarını oluşturmaktadır. (…) Bugün siyasal iktidar, bir bütün olarak sermaye sınıfının icra organı (…) durumundadır.” 3 Nitekim, RP’nin son dönemdeki çabaları arasında, partiye ismi ve “saygın”lığı bulunan sermayedarları çekmek de bulunmaktadır.
RP’nin imajını düzeltmek konusundaki içtenliğinden kuşku duyulmaması gereken çabalarına Cumhuriyet gazetesinin bir türlü gereken karşılığı vermemesi ve şeriat korkusu pompalamaya çalışmasını ise, tümüyle farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
Bu gazete, tarihsel misyonlarını yerine getirmeyi sürdürerek, bu kez Kürt ulusal dinamiğinin boğuntuya getirilmesi faaliyetinin sola açık insanları yapay çelişkilerle meşgul etme boyutunu üstlenmiştir. Laik-şeriatçı ayrımı şeriat tehlikesinin gerçekten bulunduğundan korkulması nedeniyle değil, insanların gerçekten “tehlikeli” olan konulardan uzak tutulması için gündemde tutulmaya çalışılmaktadır.
Cumhuriyet gazetesinin bu konudaki “pratik”leri aşağılık bir utanmazlık boyutlarına ulaşmış ve en son, anti-terör yasasının Türkiye ve Kürt soluna dönük olarak getirdikleri, laiklik konusundaki bir cümle hakkında kopartılan tantanayla gargaraya getirilmeye çalışılmıştır. En başta İlhan Selçuk, elbette anti-terör yasasının ne için çıkarıldığını bilmeyecek ve laiklik konusundaki maddeyi gerçekten de önemseyecek kadar aptal değiller; ama gündem saptırmak doğrultusunda bu kadar açık bir tarzın sergilenebilmesi, devlet memuriyetinin artık gururla kabullenilir hale geldiği göstermektedir.
Bunun da bizim açımızdan hiç bir zararı yok: herkesin ne mal olduğunu açık açık göstermesi kuşkusuz istenir bir durumdur…
Sonuçta, sosyalist hareket de, RP’nin yaratabileceği tehlikeleri kazasız belasız atlatmış oldu. Kendi etkinliğinin dışında şekillenen bir tehdi,t yine kendi etkinliğinden bağımsız olarak söndü.
Kuşkusuz, bu sönümlenişte, sosyalist hareketin burjuvazi açısından bir tehdit olarak görülmemesinin de önemli bir rolü oldu. Buna bir daha izin vermeyeceğiz!