Osmanlı’da ilk legal sosyalist partiler
Osmanlı’da ilk legal sosyalist parti, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, yayınladığı haftalık derginin adı kendisine lakap olarak takılan “İştirakçi” Hilmi’nin önderliğinde kurulan Osmanlı Sosyalist Fırkası’dır. Hüseyin Hilmi Bey, 26 Şubat 1910’da “İştirak” (ortaklaşacılık) adıyla haftalık bir dergi yayınlamaya başlamıştır. İlk 16 sayısı düzenli olarak çıkan “İştirak”, 13 Haziran 1910 tarihli 17. sayısını iktidardaki İttihat ve Terakki fedailerinin öldürdüğü gazeteci Ahmet Samim için bir özel sayı haline getirince Divan-ı Harb-i Örfi (Sıkıyönetim mahkemesi) tarafından kapatılmıştır. Bunun üzerine Hüseyin Hilmi ve çevresi, Ağustos ayında “İnsaniyet” adıyla yeni bir dergi yayınlamaya başlamış; 2 sayı sonra, Divan-ı Harb-i Örfi’nin “İştirak”in yeniden yayınlanmasına izin vermesi üzerine, 1 Eylül 1910 tarihinde İştirak, 18. sayısıyla yeniden yayın yaşamına dönmüştür. Bir hafta sonraki yayınında Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın kuruluşunu haber vermiştir. 15 Eylül 1910 tarihli 20. sayısında da Fırka’nın Beyanname ve Programını yayınlamıştır. Bunun üzerine sıkıyönetim tarafından yeniden yasaklanmıştır.
Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın programı ve beyannamesi İştirakçi Hilmi Bey’in ve çevresinin sosyalizmi tam olarak kavramadıklarını, partilerinin sosyalist olmaktan daha çok liberal bir kuruluş olduğunu göstermektedir. Programındaki taleplerin çoğunluğu siyasal özgürlüklerle ilgilidir. Bununla birlikte işçilerin çalışma koşullarının ve örgütlenme olanaklarının düzeltilmesi için de bazı maddeler konulmuştur. Vergi reformu, millileştirme ve barış gibi konularla ilgili maddeler de bulunmaktadır.
Sonuç olarak Osmanlı Sosyalist Fırkası, gerçek bir sosyalist parti olmaktan oldukça uzak bir şekilde, işçi kitlelerine de inemeyerek bir tür sosyalizan bir klüp olarak 1913 yılına kadar faaliyet göstermiştir. O yılın haziranında İttihat Terakki iktidarı, Mahmut Şevket Paşa suikastını bahane ederek muhalefeti tasfiye ederken “İştirakçi” Hilmi’yi de olayın içine katarak Mütareke Dönemine kadar Anadolu’da sürgünde tutmasıyla Osmanlı Sosyalist Fırkası fiilen dağılmıştır.
Türkiye Sosyalist Fırkası
Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın lideri “İştirakçi” Hilmi Bey, Mütarekeden sonra İstanbul’a dönünce, eski partisini yeni bir ad altında tekrar canlandırmaya girişmiş ve böylece 1919 yılı Şubatı’nda Türkiye Sosyalist Fırkası kurulmuştur. Bir ay sonra da programını açıklayan parti, önceki partinin programından izler taşımakla birlikte öncekinden daha ayrıntılı ve bilinçli bir program olarak görülmüştür. “Siyasi” ve “İktisadi” başlıkları altında sıralanan programda, aşağı-yukarı eski parti programını andıran “siyasi” taleplerin dışında “iktisadi” talepler millileştirmeye ve mali konulara ayrılmıştır. Öngörülen vergi reformu, bu kez, zorunlu ihtiyaç maddelerinden tüketim vergilerinin kaldırılması ve müterakki vergi esasının kabulüyle yetinmemekte daha da ileriye giderek miras vergilerinin artırılmasını, lüks harcamaların ve kullanılmayan servetlerin vergilendirilmesini, emekçilerden vergi alınmamasını, talep etmektedir. “Sermayesiz sınıfın himayesi”yle ilgili talepler başlığı altında da, çalışma koşullarının düzeltilmesi hakkında derli toplu tedbirler manzumesi oluşturulmuştur. Ayrıca “Amele Nezareti” (İşçi Bakanlığı) ve “Meşagil ve Mesalih-i Amele Kalemi” (İşçi Çalışma ve Mesai Bürosu) kurulması da talep edilmiştir.
Bu kez partinin yayın organı İdrak gazetesidir. İlk başlarda Parti liderinin ve çevresinin iktidardaki Hürriyet ve İtilaf partisinden himaye görmesine rağmen, zamanla yönetime cephe alması üzerine İdrak kapatılmıştır.
Türkiye Sosyalist Fırkası ilk kongresini İstanbul’da 20 Temmuz 1919’da yapmıştır. Kongrede kabul edilen 48 maddelik partinin içtüzüğü, müstakbel meclis grubunun çalışma esasları, “fırkaya dühul şeraiti” (Partiye Giriş Koşulları) saptanmıştır. Cenevre ve Paris temsilcileri parti adına Sosyalist Enternasyonalin Bern kongresine katılmışlar, 1920 yazında toplanan Cenevre Kongresi’ne de Hüseyin Hilmi imzasıyla “Türkiye Sosyalist Fırkası’nın Tarihi” hakkında bir rapor sunulmuştur.
1919 sonlarında yapılan genel seçimlere parti İstanbul’dan iki adayla katılmış, ancak önemli bir başarı elde edememiştir. 1920 ilkbaharında patlayan bazı grevlere yaptığı yardım, işçilerin partiye ilgi ve sempatisini artırmış, pek çok yeni üye kazanmıştır. 31 Ekim 1920’de toplanan partinin ikinci kongresinde 42 maddelik yeni bir tüzük yapılarak, örgüt neredeyse İştirakçi Hilmi’nin kişisel diktatörlüğü altına sokulmuştur. Yapılan tüzük değişikliğine göre; Hüseyin Hilmi, “müessisi evvel” (ilk kurucu), “lâyenazil ve daimi reis” (yerinden indirilemez ve sürekli başkan) olduğu gibi, beş yıl boyunca da parti yönetimine ilk kuruculardan başka kimse karışamayacaktır
Bu arada 1921 ve 1922 yılları 1 Mayısları’nı kutlayan Türkiye Sosyalist Fırkası, önceleri bünyesinde 2 bin dolayında işçi üye toplamışken, 1922 yılı Ağustos’unda “ismen mevcut ise de reis Hilmi’nin etrafında bir masa ve bir de sandalyeden maada kimse kalmamıştır”. Kısa süre sonra da Hüseyin Hilmi’nin esrarengiz bir şekilde öldürülmesiyle Türkiye Sosyalist Fırkası tümüyle dağılmış ve tarihe karışmıştır.
Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası
Bu parti, ilk sayısı Berlin’de çıkan, daha sonra Türkiye’de yayınlanmaya başlayan (toplam 5 sayı yayınlanabildi) Kurtuluş dergisi çevresinde kümelenen devrimcilerin kurduğu legal sosyalist partilerden birisidir. Kurtuluş’un ilk sayısını Berlin’de çıkaran solcu çevre, faaliyetlerine ara vermeden İstanbul’da çalışmaya başladı. 1919 yılı Temmuz sonlarında, Almanya’dayken kurmaya hazırlandıkları partinin adına “Sosyalist” sözcüğünün eklenmesiyle Türkiye’de de resmen kurulması için hükümete başvurulmuştu. Bu arada, bu çevrenin geleceği bakımından önemli bir olay Fransa’da öğrenim görmüş Doktor Şefik Hüsnü’nün bu gruba katılmasıydı. Hazırlıklar tamamlanınca Kurtuluş aylık bir dergi olarak “Sosyalizmden Bahseder, İlim ve Sanat Mecmuası” altbaşlığıyla 20 Eylül 1919’da Türkiye’de yayınlanmaya başlamıştır. Hükümete yapılan ikinci bir başvurudan sonra da, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası 22 Eylül 1919 tarihinde kurulmuş oldu. Fırka’nın giriştiği ilk işlerden birisi, öteki sol kuruluşlarla bir cephe oluşturmaya çalışmak oldu. Ancak, bu girişim başarıya ulaşamadı. Fırka, 1919 sonbaharındaki genel seçimlere İstanbul, İzmir, Eskişehir, ve Niğde’den birer adayla katıldı. Çorum’dan da bir kişi adaylığını koydu. Seçim sonucunda İstanbul adayı Mehmet Vehbi 14 oy aldı,İzmir’de seçim yapılamadı diğer illerdeki öteki adaylar da herhangi bir başarı elde edemedi.
Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın reisi (başkanı) Mehmet Vehbi (daha sonra ressam Namık İsmail başkanlık yaptı), katib-i umumisi (genel sekreteri) de Dr.Şefik Hüsnü idi.
Partinin yayın organı Kurtuluş dergisi 5. sayısından sonra kapatıldı. Bundan sonra önemli bir faaliyet gösteremeyen Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası 1924 yılında kendisini feshetti, önemli unsurları yeraltındaki Türkiye Komünist Partisi’ne iltihak etti.
Bundan sonra, bu tarihten 1946 yılı Mayıs’ına kadar Türkiye’nin siyasi yaşamında legal sosyalist partiler görülmedi.
Türkiye Sosyalist Partisi
İkinci Dünya Savaşı’nın Sovyetler Birliği ve müttefiki ülkelerin zaferiyle bitmesi üzerine, artık eskimiş ve köhnemiş Tek Parti Diktatörlüğü’nün biraz da biçimsel olarak kendisini demokratik koşullara uydurmaya kalkıştığı 1945 ilkbaharından itibaren yeraltındaki Türkiye Komünist Partisi bu yeni durumdan demokratik mevzi kazanmak için yararlanma hazırlığına girişti. Tek Parti Diktatörlüğü’nün milli şefi İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945 törenlerinde Ankara Hipodromu’nda çektiği nutukta; “siyasi bünyemizin demokratik esaslara uygun olması ve artık başka partilerin de kurulması zamanının geldiği”ni belirtmişti. Bunun üzerine Dörtlü Takrir’le Tek Parti Diktatörlüğünden koparak demokratik bir burjuva muhalefet örgütlemek isteyen Celal Bayar ve Adnan Menderes’le temasa geçen komünistlerin işbirliğinin yaratacağı iradi güçle yıkılacağını kavrayan diktatörlük, hemen bir tuzak hazırladı. 4 Aralık 1945 provokasyonuyla bu oluşumun önünü keserek burjuva muhalefeti ürkütüp kaçırttı. Yeraltından legale çıkmaya çalışan komünist hareket tek başına kalmıştı. Bu noktada komünist hareket, her ne olursa olsun legal bir sosyalist hareket olarak görünmeye karar verdi. Parti’nin Plenum’u (Plenum: Merkez Komite üyelerinin çoğunluğunun yaptığı toplantı) toplandı. Kurulacak legal sosyalist partinin muhtemel liderleri üzerinde duruldu. Şefik Hüsnü’nün teklif ettiği, o sıralarda diktatörlükle arası açılarak emekli edilen Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak reddedildi. Ardından diktatörlüğün uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı’nı yapan Tevfik Rüştü Aras’ın da kabul görmemesi üzerine, TKP ile organik bir ilişkisi olmayan, bağımsız sosyalist Esat Adil Müstecaplıoğlu adı üzerinde anlaşmaya varıldı. Alınan karar sonraki günlerde kendisine açıklanan Esat Adil bu teklifi kabul etti.
TKP’nin Plenum kararına uygun olarak Esat Adil Müstecaplıoğlu başkanlığındaki Türkiye Sosyalist Partisi 14 Mayıs 1946 tarihinde kuruldu. Öteki üç kurucu Macid Güçlü, İhvan Kabacıoğlu ve Aziz Uçtay’dı. Partinin Politik Bürosu da TKP MK üyelerinden Sarı Mustafa (Börklüce), Hüsamettin Özdoğu ve Esat Adil’den oluştu. Türkiye Sosyalist Partisi’nin 68 maddelik bir programı ve 39 maddelik de bir Nizamnamesi (Tüzüğü) bulunuyordu. Partinin programı; Ana Prensipler Vatandaşlık Hakları, İçtimai Politikamız, İdari Politikamız, Seçim Sistemi ve Prensiplerimiz, Mali Politikamız, İktisadi Politikamız, Köy ve Köylü Politikamız, Adalet Politikamız, Sağlık Politikamız, Münakele (Ulaşım) ve Bayındırlık Politikamız, Milli Terbiye ve Kültür Politikamız, Dış Politikamız, Dış Politikamız ve Müteferrik Meseleler arabaşlıklarından oluşuyordu.
TSP kurulduktan sonra, örgütlendirme işinin başında; işçilikten gelen, teorik-pratik eğitimden geçen TKP’nin en yetenekli militanı olarak işçi örgütlenmesinde deneyimli bir eleman olan Hüsamettin Özdoğu’nun bulunduğu, çeşitli işkollarını kapsayan ve hızla gelişen merkezi (işkolu esasına göre) sendikalar kurmaya başladı. Faaliyetini sendikal örgütlenmeye öncelik vererek sürdürmeye başlayan TSP, İstanbul’daki genel merkezi dışında hiçbir yerde şube açmamıştı. Partinin yayın organı aylık Gün dergisiyle, haftalık Gerçek gazetesinde Müstecaplıoğlu, Börklüce ve Özdoğu marksist kuramın genel sorunları, özellikle işçi örgütlenmesinde izlenecek yöntem konularında yazılar yazıyorlardı. Yıllardan beri kemalist diktatörlüğün ağır baskısı altında bunalan, siyasal hak ve örgütlenme bir yana, en küçük bir mesleki örgütlenme hakkından bile mahrum bırakılan işçi sınıfı ve emekçi halk bu hızlı gelişme karşısında akın akın sendikalara koşmaya başladı. Binlercesinin aynı gün, mensup olduğu işkolundaki sendikaya kaydını yaptırdığı görülmüştü
Artık can çekişmekte olan Tek Parti Diktatörlüğü, 21 Ekim 1946’da genel seçimlerin yapılmasına karar verdi. Parti, seçime sadece kamuoyona sesini duyurmak için katıldı. Çok cüzi bir oy alabildi.
Türkiye Sosyalist Partisi, savaş yıllarının başından beri yürürlükte olan Sıkıyönetim aracılığıyla 16 Aralık 1946’da kapatıldı. Yönetici ve mensupları tutuklandı. Aynı zamanda sendikaları ve yayın organları da kapatıldı.
Yargılama sonunda partinin tüzel kişiliği beraat etti. Bunun üzerine 20 Temmuz 1950 tarihinde yeniden faaliyete geçti. Aynı program ve tüzükle ikinci kez faaliyete geçen Türkiye Sosyalist Partisi, önceki yayın organı Gerçek gazetesini bu kez günlük olarak yayınlamaya başladı. 16 Eylül 195l’de yapılan ara seçimlere iki adayla katıldı. Esat Adil 219 oy alırken, S.Kaya 220 oy aldı. 1952’de yeniden kapatılarak yöneticileri tutuklandı. Yargılama sonucunda 1955’de beraat ettiler. Bundan sonra Türkiye Sosyalist Partisi bir daha siyaset sahnesinde görünmedi.
Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi
1946’da kurulan TKP kökenli ikinci legal sosyalist parti de Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’dir. Kuruluş öyküsü de şöyledir:
TKP’nin Plenum kararıyla legal bir sosyalist parti kurulmasına girişilmiş ve bu girişim Esat Adil-Mustafa Börklüce-Hüsamettin Özdoğu üçlüsünün önderliğinde Türkiye Sosyalist Partisi olarak somutlaşınca, Şefik Hüsnü’nün Türkiye komünist hareketindeki karizmatik liderliğinin sarsılmaya çalışıldığı kasıtlı tahrikleri yapılmaya başlandı. Bu tahriklere kapılan ve gerçekten demokratik bir ortamın geldiğine inanan Şefik Hüsnü, kendisinin de katıldığı Parti Plenum kararıyla kurulmuş olan TSP’nin karşısına 19 Haziran 1946 günü Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’ni kurarak çıktı. Partinin adı bile Şefik Hüsnü’nün 1924 yılında lağvettiği “Türkiye işçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası”nın daha Türkçeleşmişi idi.
TSEKP öncelikle politik örgütlenmeye hız verdi. Kısa sürede İzmit, Kocaeli, Adana, Ankara ve Gaziantep illerinde örgütlenerek kadrolarını genişletti. Sendikal örgütlenme anlayışı da TSP’den farklı olan, TSEKP işyeri esasına göre mahalli sendikalar kurmaya başladı. Partinin sendikal örgütlenmesinin başında eski bir TKP militanı olan Ferit Kalmuk bulunuyordu.
TSEKP’nin kurucuları; Doktor Şefik Hüsnü Değmer, Fuad Bilege, Stefo Papadopulos, Ragıp Vardar, Habil Amato, Emin Aydınlatan, Haraç Akman ve Müntekim Öçmen’di. Başkan ve Umumi Kâtip Vekili Dr.Şefik Hüsnü Değmer idi. Partinin 39 maddelik bir Ana Nizamnamesi, 45 maddelik bir Faaliyet Programı, ayrıca da 4 sayfalık Parti Ana Nizamnamesi’nin İzahı vardı.
Partinin “Sendika” ve “Yığın” adlarında iki yayın organı bulunuyordu.
TSEKP parti yönetimi esas faaliyeti olarak, TSP’nin parti ve sendikal anlayışıyla tartışmayı ve polemiği öne almışlardı. Partinin başkanı Şefik Hüsnü ve öteki yöneticileri birkaç ay önce legale çıkış konusunda aldıkları ortak kararı bir yana bırakarak, sosyalizmin parti ve örgüt anlayışını tartışıyor, kendi partilerinin programının TSP’ninkinden ileride, sendikal örgütlenme anlayışlarının daha doğru olduğunu ileri sürüyorlardı.
TSEKP, 21 Ekim 1946’daki genel seçimleri TSP’nin aksine boykot etti. İki partinin üst yönetiminin legale çıkma konusundaki ortak kararından haberi olmayan, iki partiye dağılmış devrimci kitlenin önünde (asıl gerçek belirtilmeden) tuhaf bir polemik sürdürülüp gidiyordu. Siyasi ömürlerinin sonuna yaklaşmaktalarken ve tabanlarının da zorlamasıyla birleşme yönünde bir çabaya girmek üzerelerken, kendi hazırladığı oyuna komünistlerin düştüğünü gören Tek Parti Diktatörlüğü yönetimi ve gizli örgütü Milli Emniyet harekete geçti. Zaten savaş yıllarından beri yürürlükte olan sıkıyönetim aracılığıyla, TSP gibi Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’ni de kapattı. Yöneticilerini tutukladı, bağlı sendikalarını ve yayın organlarını da yasakladı.
Bu tarihten sonra Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi bir daha siyaset sahnesinde görünmedi.
Vatan Partisi
1938 Donanma Davası’nda çarptırıldığı 15 yıllık hapis cezasının 13 yılını yattıktan sonra, afla 1950 yazında hapisten çıkan Türkiye Komünist Hareketinin seçkin kuram ve eylem adamlarından Doktor Hikmet Kıvılcımlı tekrar devrimci faaliyete geçmek istiyordu. Bu nedenle Türkiye Komünist Hareketi’nin karizmatik lideri Doktor Şefik Hüsnü ile sol faaliyet anlamında kurmak istediği ilişki “şimdilik bir şey yapmama” şeklinde formüle edildi. Bundan sonra Kıvılcımlı birkaç yılını doğal yaşama alışmakla geçirdi. Bu birkaç yılın ardından, 1921’de katıldığı Türkiye komünist hareketinde uzun yıllar Genç Komünistler Birliği’nin başkanı olarak hep bir “akıncı eğilimi” göstermişti. O nedenle Kıvılcımlı artık yerinde duramaz hale gelmişti.
Şefik Hüsnü’nün kendisini oyalayıcı “şimdilik biraz bekleme” taktiğinin hemen ardından, hiç beklemediği 1951 Komünist Tevkifatı patlak vermişti. 1951 Komünist Tevkifatı’nın TKP’ye verdiği ağır tahribat ile Demokrat Parti iktidarının “solun kökünü kazıdık” böbürlenmesi, birkaç yıldır sosyal yaşama ve devrimci faaliyete ısınmaya çalışan Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın bilinçaltındaki “akıncılık eğilimi”ni canlandırdı. Adeta Türkiye sol hareketinin ölmediğini, kökünün kazınmadığını kanıtlarcasına, tümüyle elverişsiz koşullara rağmen Vatan Partisi şeklinde sahneye çıktı.
Böyle bir ortamda Vatan Partisi’ni kurmaya karar veren Doktor Hikmet Kıvılcımlı, önce sol aydın ve işçilerle görüş alışverişinde bulundu. 29 Ekim 1954’de kurulan Vatan Partisi, İstanbul Sultanahmet Yerebatan Caddesi 66 numarada faaliyete geçti. Partinin kurucuları şunlardı: S.Kayaoğulları (tekstil işçisi), Hüseyin Kazancı (örücü), İ.Savgat (tesfiyeci), Osman Sercan (dokumacı), Hikmet Kıvılcımlı (Doktor), İ.Kayaoğulları (tekstil işçisi). Kuruluştan sonra Hikmet Kıvılcımlı Genel Başkanlığa, Ahmet Cansızoğlu da Genel Sekreterliğe getirildi.
Vatan Partisi’nin İstanbul’daki genel merkezi dışında sadece İzmir İl Örgütü kuruldu. Merkezde de Kadıköy, Taşlıtarla, Beşiktaş, Ortaköy, Kasımpaşa, Beyoğlu ve Zeytinburnu ilçe örgütleri vardı. Samsun, Konya Ereğlisi, Adapazarı ve Trakya’da da ilişkiler yürütüldü.
Parti daha kurulmadan önce, Doktor Hikmet Kıvılcımlı, 1 Mayıs 1954’de “Kuvayı Milliyeciliğimiz-Neden Başka Parti Lazım? Gerekçe” adı altında niçin böylesi bir siyasi kuruluşa gerek duyulduğunu açıklayan bir broşür yayınladı. Siyasi faaliyete “içinde bulunduğu vaziyetin imkân ve şartlarını” düşünmeden atılan Vatan Partisi’nin programı, esas olarak “Türkiye’nin henüz tamamlanmamış olan Demokratik Devrim Programı”nı içeriyordu. Gaye ve konusu, özetle şu şekilde tesbit ediliyordu:
“A-Devleti milletten üstün değil, milleti devletten önde tutan gerçek hürriyeti getirmek, anti-demokratik kanunları ayıklamak,
B-İşsizlik ve hayat pahalılığına karşı ikinci kuvayı milliye seferberliğine girişmek, kalkınmada ağır sanayii başa almak,
C-Milli üretim savaşımının para maddesini, ucuz devlet, bilinçli ticaret yoluyla sağlamak,
D-Bunun için başta işçi sınıfımız gelmek üzere, bütün değer yaratan insanlara, kadına, gençliğe güven duymak inancıyla yola çıkıyoruz…”
Partinin kuruluşundan kısa süre sonra, yayın organı olarak Vatandaş gazetesi çıkarılmaya başlandı. Gazete 3-4 sayı kadar yayımlanabildi. 1956’da “Vatan Partisi’nin Anayasa Teklifi” meclise sunuldu. Parti 1957’deki erken genel seçimlere katıldı. Sirkeci’de, Saraçhane’de, Zeytinburnu’nda ve daha on yerde seçim mitingleri düzenlendi. Özellikle Eyüp mitinginde yaptığı konuşmada Dr. Hikmet Kıvılcımlı, en son yattığı uzun hapislik yıllarında Osmanlı ve İslam tarihi üzerinde yaptığı inceleme ve araştırmaların sonucu olarak, Türkiye halkının dinsel motiflerini devrimci harekete kanalize etmeye çalıştı.
1957 yılının son günü, önce Parti’nin Genel Başkanı Doktor Hikmet Kıvılcımlı, ardından 38 partili tutuklandı. Soruşturma Harbiye Askeri Cezaevi hücrelerinde sürdürüldü. Tutuklular 1958’in sonuna doğru sivil Sultanahmet Cezaevi’ne nakledilerek “komünist teşkilatı organize etmek” suçlamasıyla Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkartıldılar. İki yıl süren işkenceli soruşturma ve yargılamadan sonra Doktor Hikmet Kıvılcımlı ve öteki parti yöneticileri tahliye olup beraat ettiler.
Bundan sonra 1970’li yılların başında Kıvılcımlı’nın düşüncesinin takipçisi olan gruplarca aynı ad altında bir parti kurulduysa da, başka dönemlerin ve koşulların ürünü olan o legal parti ve diğerleri bir başka yazının konusudur…