Bir süredir ara verdiğimiz, Yayın Kurulu imzalı sunuş yazılarına bu sayıda bir kez daha yer vermek ihtiyacı duyduk. Bunun iki sebebi bulunuyor: Birincisi, Gelenek’in 99. sayısıyla 100. sayısı arasında geçen uzun süreden ötürü okurlarımızdan özür dileme ihtiyacı hissetmemiz. İkinci gerekçe ise, yansımalarını 101. sayıdan itibaren göreceğiniz, Gelenek’teki değişiklikleri haber vermek.
Sunuş yazısında bugüne kadar çıkan 100 sayımızda neleri başarıp neleri başaramadığımız tartışmasına enine boyuna girmeyeceğiz. Daha önce de Gelenek sayfalarında teori, yayıncılık, kadrolaşma dinamikleri ve teorik üretim arasındaki ilişki ve bütün bu eksenler kapsamında Gelenek’in konumu üzerinde çokça değerlendirmeye yer verdik; bunları burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Dahası ileriki sayfalarda Özgür Şen ve Aytek S. Alpan’ın 100. sayımız vesilesiyle bu konular üzerine ufuk açıcı olduğunu düşündüğümüz çalışmalarını okuyabilirsiniz.
Burada özellikle, teorik üretimimiz ve siyasi üretkenliğimiz arasındaki ilişkinin güncel durumuna kısaca da olsa değinmek ve bu kapsamda Gelenek’in sonraki sayılarında nasıl bir boşluğu doldurmayı önüne koyduğuna ilişkin görüşlerimizi paylaşmak niyetindeyiz.
Bazı tezler halinde sıralayalım:
1. Gelenek yazarlarında ve okurlarında daha fazla heyecan yaratan bir yayına dönüşmelidir.
Bu tezi, Gelenek’in “heyecan yaratmayan” bir yayın olduğunun kabul edilmesi anlamında okumak yanlış olur. Gelenek, bizi asla tatmin etmeyen bir yaygınlıkta olsa bile, okurlarının hiç değilse belirli bir kesiminin “beklediği” ve aynı ölçüde önemsediği bir yayın olmayı sürdürmektedir. Ancak sorun, Gelenek’in yarattığı bu “heyecan” düzeyinin, teorik çalışmalara duyulan ihtiyacın güncel düzeyi göz önünde bulundurulduğunda yeterli olmamasıdır.
Türkiye Komünist Partisi, ülkenin barındırdığı karmaşık siyasi dinamiklere ilişkin siyasetinin önünü açan, tutarlı ve kararlı bir çizgide yola devam etmesini sağlayan çok önemli saptamalar yapmakta, son derece kritik “teorik kavramlaştırmalar”a gitmektedir. Gelenek’in yeterince heyecan yaratmaması öncelikle teorik yayınımızın partinin bahsettiğimiz açılımlarını fazla geriden takip etmesiyle, dolayısıyla yeterli ölçüde altını dolduramamasıyla ilişkilidir. Bu saptama Türkiye Komünist Partisi’nin teorik sağlamlığını yitirdiği anlamına asla gelmez. Ancak birincisi, teorik üretkenliğimizin siyasi üretkenliğimizi geriden takip ettiği, ikincisi teorik yayınımızın bıraktığı boşluklar nedeniyle bu alandaki misyonunu kısmen başka yayınlarımıza devrettiği anlamını taşır.
“Bunda ne sakınca var?” diye sorulabilir. Nihayetinde, Gelenek’te olmasa bile başka yayınlarımızda hareketimizin ihtiyaç duyduğu teorik açılımları geliştiriyorsak, ortada bir sorun yok diye düşünülebilir. Ancak sorun şudur: Gelenek bu işlevini yeterli ölçüde yerine getirmediği sürece, diğer yayınlarımıza taşıyabileceklerinden fazla yük binmiş olmakta ve diğer yayınlarımızın güncel siyasete, haberciliğe vesaire ilişkin rollerinin zayıflamasına neden olmaktadır. O halde işlevini daha iyi yerine getiren, “daha fazla heyecan yaratan” bir Gelenek’in daha fazla heyecan yaratan bir yayına dönüşmesi, diğer yayınlarımızın kalitesinin artmasına da dolaylı olarak katkıda bulunmuş olacaktır.
Konuyla ilişkili bir diğer nokta ise Gelenek’in teorik üretkenliğimize öncülük etmek konusunda bıraktığı boşlukların farklı arayış ve yönelimleri gündeme taşımasıdır. Bunlardan bir tanesi, sosyalist siyasetle kuvvetli ve doğrudan bağları bulunan bir yayından beklentilerimizin başkalaşarak, farklı mecralara kanalize olmaya başlamasıdır. Örneğin, akademik çalışmalara yönelik ilginin artması ve büyük ölçüde suni bir “akademik çalışma- siyasi içerikli teorik çalışma” ayrımının gündeme gelmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Kuşkusuz akademisyen olan yoldaşlarımızın kendi alanlarında “farklı” ürünler vermesi mesleki bir zorunluluktur; ancak bu zorunluluğu Gelenek’te yer verdiğimiz çalışmalarla değer yönünden karşılaştırmaya başlamak apaçık bir yabancılaşmadır. Bu yabancılaşmanın ortaya çıkmasında Gelenek’in bıraktığı boşlukların da payı bulunmaktadır.
Söz konusu boşlukları kapatmayı Gelenek’te daha fazla “akademik çalışma”ya yer vereceğimiz şeklinde anlamak hedefi büsbütün ıskalamak anlamına gelecektir. Gelenek, sosyalist siyasetin teorik ihtiyaçlarını karşılamak, teori alanında devrimci mücadele yürütmek için vardır. Bu işlevi tatmin edici bir biçimde yerine getirdiği takdirde, genel anlamda teorik üretimin referans noktalarından bir tanesi olabilecektir. Bu şekilde bir yandan akademik alandaki sığlıkla, akademik üretimin sorunlarıyla da yüzleşmek mümkün olacak, kaliteli teorik çalışmaların ille de akademik temayüllere bağlı kalınarak verilmeyeceğini, siyasi referans noktalarına sahip olmanın anlamlı bir teorik üretimin olmazsa olmazı konumunda bulunduğunu göstermek olanaklı hale gelecektir. Sözü edilen yabancılaşma da bu biçimde aşılabilir.
İki not daha düşerek bu bahsi kapatabiliriz: Bir, yukarıdaki örnekten hareketle Gelenek’in “akademik üretim”le bir kavgaya gireceği sonucu da çıkarılmamalıdır. Gelenek’in işlevi ve misyonu buna asla indirgenemez. İki, yapılması gereken iş hayli basittir; siyasi referansları kuvvetlendirmek, yani örgütlü siyasetle bağlantısı güçlü kadroların teorik üretkenliğini artırmak.
Bu bizi ikinci teze taşımaktadır.
2. Gelenek’in örgütle bağlantısı güçlendirilmelidir.
Bunu bir açıdan Gelenek’in parti yaşantısı içindeki rolünün artırılması olarak okumak durumundayız. Gelenek, parti örgütlerinde tartışılan, örgütsel süreçlerin ve eğitimlerin ayrılmaz bir parçası haline gelen, dahası türlü biçimlerde katkıda bulunulan bir yayın olmalıdır. Katkıdan kastımız yalnızca yazı yollamak şeklinde değil, yayımlanan yazılara, konu seçimine, ele alış tarzına ilişkin ortak bir akıl üretmek şeklinde de olmalıdır.
Diğer yandan Gelenek’in örgütle bağlantısının kuvvetlendirilmesinin, yalnızca derginin parti içi yaşantıda daha işlevli kılınmasıyla başarılamayacağının da altını çizmek durumundayız. Gelenek, dışa dönük çalışmalarımızın ve açılımlarımızın bir parçası olmalıdır. Elbette teorik bir yayının doğası gereği dışa dönük çalışmalarda ona yüklenebilecek işlevlerin sınırları bellidir. Ancak Gelenek’in parti çalışmalarının bütününde hangi ihtiyaçları karşılamak konusunda değerlendirilebileceğini tespit etmek ve bu doğrultuda harekete geçmek bütün örgütlerimizin görevidir. Farkında olmamız gereken bir nokta, topluma dönük çalışmalarımızda belirli ihtiyaçları karşılamayan, boşluk doldurmayan bir aracın parti içinde işlevli kılınmasının da mümkün olmadığıdır.
3. Gelenek yeni yazarlar yetiştiren bir okul olmalıdır.
Bu noktayı bir kez daha vurgulamamızın amacı, bir süredir Gelenek Yayın Kurulu’nun belirli nedenlerle tercih ettiği yönelimin bir sınıra dayandığını belirtme ihtiyacı duymamızdır. Gelenek, belirli bir dönem için daha kısıtlı bir yazar havuzunun katkılarından yararlanmayı gerekli gördü. Bu tercihin temel sebebi, derginin iç bütünlüğünü artırmak ve kalitesini yukarı çekmekti. Ancak bu tercihin, ima ettiği bazı handikaplar göze alınarak yapıldığını da belirtmemiz ve zaten baştan da ilan ettiğimiz gibi bunu geçici bir adım olarak gördüğümüzü vurgulamamız gerekir. Amaçlanan doğrultuda belirli bir ilerleme sağlanmış, gelinen noktada bir önceki tespitte belirtildiği üzere Gelenek’in örgütle bağlarının daha fazla kuvvetlendirilmesi gereksinimi ön plana çıkmıştır.
Bu noktada atacağımız adım, yayının iç bütünlüğünden ve kalitesinden taviz vermeden Gelenek’i daha fazla yazarımızın katkısına açmak olacaktır. Bu amaçla yeni dönemde Gelenek’in, aşağıda çerçevesini aktaracağımız tarzda bazı “yenilikler” yapmaya ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu dönüşümün sağlıklı bir biçimde başarılması için, partinin örgütsel ve siyasal açılımlarıyla eşgüdümlü adımlar atacağız. Bu adımlardan bir tanesi, gençliğin sesi olma iddiasını yükselten Türkiye Komünist Partisi’nin genç yazarlar yetiştirmeyi de daha fazla başarmasıdır. Özellikle üniversitelerin ideolojik mücadele içindeki rolü göz önünde bulundurulduğunda, Gelenek’in üniversitelerde farklı düzeylerde yürüttüğümüz mücadelenin içine daha fazla gömülmesi, bu havuzdan daha fazla yazar çıkartması öncelikli hedeflerimizden bir tanesidir.
4. Gelenek yeni bir aydın hareketi yaratma mücadelemizde daha etkili olmalıdır.
Gelenek’in rolü sadece bu noktaya, yani yeni bir aydın hareketi yaratmaya indirgenemez kuşkusuz. Ancak bu görevin yerine getirilebilmesi için Gelenek’in daha güçlü bir araca dönüşmesi de mutlak bir zorunluluktur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere nasıl adımlar atmalıyız; tartışılması gereken soru budur.
Gelenek’i partisiz aydınların katkılarına daha fazla açmak bir çözüm yolu olabilir mi? Öncelikle meseleyi bu sorunun ima ettiği mekanik tarzda algılamaktan uzak durulmalıdır. Dahası, Gelenek zaten sayfalarını aydınlara hiçbir zaman kapatmamıştır! Meselemiz, Türkiye aydının sosyalist siyasetle bağlarını kuvvetlendirmek ve yeni bir aydın kuşağının yetişmesine katkı koyacak kanallar yaratmak olduğuna göre, mevcut olanla yetinemeyeceğimiz açıktır. Bunun ötesine geçmek üzere yapılması gereken, Gelenek’in anlamlı ve iyi örülmüş tartışmaların, ama “gerçek tartışmaların” bir zemini haline gelmesidir.
Bu doğrultuda atacağımız adımlar sadece Gelenek’in biçimsel dönüşümüyle sınırlı değildir ve belirli bir bütün içinde değerlendirilmeli, parti tarafından bu bütünlükle örgütlenmelidir.
Yolumuz açık olsun.