Marksizm, bazı sosyal bilimciler tarafından belli bir yön ve hedef gösterdiği gerekçesiyle “din” düşüncesiyle ilişkilendirilmeye çalışılsa da tarihsel gelişmenin bir anında, son haliyle “gökten inmiş” bir kurallar bütünü ya da dogmalar sistemi değildir. Belirli bir tarihsel dönemde, yine Marksist bir söyleyişle sınıf savaşımlarının belirli bir olgunluk düzeyinde, ayrıca belirli bir mekanda -kaynayan ve sürekli hareket üreten Batı Avrupa’da- ortaya çıkmıştır. Başlangıçta bütün bir Avrupa aydınlar kuşağını etkilediği de söylenemez; ayrıca işçi sınıfı hareketi içinde etkin bir konuma yükselmesi için de uzun bir sürenin geçmesi gerekmiştir. “Bilimsel sosyalizmin 19. yüzyılda gelişimi (...) önce pratik- toplumsal ütopyalar, sonra da “anarşizm” biçiminde ortaya...
“Bolşevizasyon” olarak adlandırılan sürecin evrensel özünden sözedildiğinde, ilk söylenmesi gereken iktidar perspektifidir. Bolşevizasyon ve Leninist örgüt ile diğer işçi sınıfı kökenli eğilim ve örgütler arasında en önemli fark, ayrım budur.Sosyalist hareket, gelişimi boyunca zamana ve toprağa göre değişen bir takım engelleri aşmak zorundadır. Bunun en “has” örneği olan Bolşevik deneyime gelmeden önce “öz”ü yakalamak üzere Polonya sosyalist hareketine kısaca değinmek istiyorum.Rosa Luxemburg Polonya sosyalist hareketin ilk sorunlarını doğru tespit etti, üstüne yürüdü. İlk çalışması olan Polonya Sanayiinin Durumu adlı kitabında kapitalist üretim ilişkilerinin yaygınlığını ve belirleyiciliğini vurguladı, Marksizmin savunuculuğunu üstlendi. İkinci engel olarak, bu çalışmanın açtığı yoldan ilerleyerek işçi sınıfının...
Aradan yaklaşık 70 yıl geçtikten sonra ilk sosyalist devrimin “tarihsel” önemi hiç değişmedi. Zaman ya da mekan olarak 17 deneyiminden uzak olmamız, onu bir sosyal bilimci gözüyle görmemize neden olmamalı.17 devriminin tüm bilinen nedenlerini ardarda sıralayıp, Lenin’den alıntılar yapabiliriz. Ayaklanma planını anlatıp, Bolşeviklerin diğer eğilimlerle, Lenin’in başkalarıyla hesaplaşmalarını dökebiliriz. Tarım sorunu ve savaşın devrimi nasıl motive ettiğini de aktarabiliriz; ama yine de fazla bir şey açıklamış olmayız.1988 yılında elimizde artık bir sosyalist mücadele tarihi, bir deneyler birikimi ve bir teorik çerçeve var. Sosyalistleri serinkanlı bir tarihçiden ayıran özellik, ilk sosyalist devrime geliştirilmiş sosyalist teorik çerçeve ile bakmalarıdır. Çünkü devrimin ruhunu...
Önce bir şaire yapıtın yazarını nasıl gördüğünü soralım. Bize Brecht yanıt versin Lenin hakkında. "Mi-en-leh'in uygulamaları, onun büyük bir filozof olduğunu kanıtladı. Mi-en-leh felsefede uygulamacı, uygulamada ise filozof gibiydi."Mi-en-leh'ten Lenin kastediliyor. Brecht Bertol; Me-ti'nin Özdeyişler Kitabı, Alan yay., s.64 İnsanlar kendi seçtikleri koşullar altında değil, doğrudan doğruya karşılaşılan, verilen ve teslim alınan koşullar altında kendi tarihlerini kendileri yaparlar. Bu, çokça karşılaştığımız ve açıklayıcılık değeri kuşku götürmeyen bir tez. Lenin'in büyüklüğü ise varolan koşullar içinde, olanaklı olanın sınırlarını hedeflerken bir filozof, bir analist, bir bilim adamı gibi davranmasından ileri gelir. Lenin'i zamandaşlarından farklı kılan onun kendine özgü ütopyasıdır; ve ütopya elbet...
"Çelikten binalar, traktörler yapıyorsunuz, fabrikada her mamülün parçalarını ayrı işçilere yaptırıp sonra birleştirmesini pekala beceriyorsunuz, ama dikiş iğnesi, firkete ara bakalım bulabilir misiniz ? Hey Allahın belaları siz nesiniz"Maksim GORKİY, Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi, Ortam yay.,s.68 1917 Ekimi'nde yola çıkan Sovyet devletinin nasıl bir görüntü verdiğini bundan daha içten anlatmak mümkün mü? İlk sosyalist toplumun daha işin başındayken içerdiği acemilik, kendi insanına, sokaktaki insana, köydeki mujik kadınına böyle yansımayacak da nasıl yansıyacak?Bu acemilik belki de en fazla Lenin'i ilgilendirdi.Yalnızca bir yakınma olarak değil, Avrupa'nın en az eğitim görmüş emekçi sınıflarıyla sosyalizmi kurma sürecine girmenin trajik boyutunu hep düşündü. Kendisine, partisine,...
Türkiye ilginç bir ülkedir. Türkiye toplumu geçmişinden uzaklaştığı ölçüde, yakın tarihini kimi alanlarda daha yoğun yaşamaya başlar. Çünkü Türkiye'de siyasetin açılımcı zenginliği, ideolojinin döngüsel kısırlığını oluşturur. Aynı nedenle ülkedeki sınıfsal ve siyasal mücadele süreçleri içerisinde, ideolojik formasyonlar, çoğu kez kendi doğal gelişimlerini yaşayamazlar. Bu anlamda pek "bitmezler" de. Siyasetin oynaklığı, aralarından kimilerini, birer parmak tadıldıktan sonrakilere bırakılan reçel kavanozlarına çevirir. Gene de tükenmeye yüz tutanlar görülür. Bunun nedeni, farklı sınıf politikaları adına farklı nedenlerle ama sıkça "parmaklanmaları"dır.Siyaset adeta her an "yenilik" üretirken, bu yeniliklerin hep benzer ideolojik temalar çevresinde dolanması, Türkiye'de tarihçiyi de özel bir konuma yerleştirir. Nedenlerini ayrıca belirtmek...
Türkiye'de günlerdir, devletin radyo ve televizyonu dahil tüm basın, hükümet, siyasal partiler, milletvekilleri ve "sade" vatandaşlar, Irak ordusunun katliamından kaçarak Türkiye'ye sığınan yüz bini aşkın sayıda Kürt topluluğunu konuşuyor. Resmi organ ve ağızlarda, bu insanlar hala ya "Irak uyruklu" ya da "topluluk"; ama "kardeşlerimiz". Türkiye'de resmi ideolojinin ilkelliği bir kez daha su yüzüne vuruyor. Kürtçe diye bir dilin, Kürt denilen bir ulusal topluluğun varolduğunu düne kadar reddedenler, şimdi "akrabaları Türkiye'de yaşayan" bu birtakım Irak vatandaşlarının Arap ya da Türk'ten başka özelliklere sahip olduklarını kabul ediveriyorlar. Türkiye'nin güneydoğu ve doğusunda nüfusun çoğunluğunu oluşturan insanların da en azından bu "başkaları" ile akraba...
Neredeyse iki yıla ulaşan yayın yaşamında, Gelenek'in solda pek çok kesime nedense ciddi rahatsızlıklar verdiği anlaşılıyor. Yalnızca Türkiye'de değil tüm dünyada, solun polemikle gelişip olgunlaşmaya başladığını biliyoruz. Bu yüzden doğal da karşılıyoruz. Yine de Türkiye solunda günümüzde rastlanan polemik biçimlerinde, ilginç ve özgün "kaygı"lara tanık olunduğunu belirtmeden geçemeyeceğiz. Soldaki pek çok yayın, başkalarını hedef seçerek, üçüncü kişilerin bu ikincilere inanması durumunda ne kadar korkunç şeylerin olacağını anlatmaya çalışıyor ve bu doğrultuda uyarılar sıralıyor. Böylece solda, başka dükkana gitme eğilimleri karşısında "o dükkanın mallarını kötüleme" anlayışından öteye pek geçemeyen odaklar türüyor.Çağdaş Yol, Türkiye'de yayınlanan sol dergiler arasında, Türkiye sol hareketinin tarihinde...
Dizimizin 21. kitabı "Marksist Klasiklerde Politika" başlığını taşıyor. Ana konuyu oluşturan çalışmalar, bilimsel sosyalizmin klasik "siyaset teorisi" yapıtlarını ve kritik dönemleri ele almakta. Metin Çulhaoğlu'nun "Gelenekten Geleceğe" sayfalarındaki makalesi konuya bir giriş niteliğinde; yazar klasiklerin okunmasına ve değerlendirmesine ilişkin bazı hatırlatmalarda bulunuyor.Ana konumuza ilişkin Servet Ulusoy, Faik Biçer ve Serap Biçer'in ortak çalışmaları olan yazıları sayfalarımızın sınırlılığı nedeniyle Kasım kitabımızda yer alacak. Yazıda Marx'ın Fransa'da Sınıf Mücadeleleri, Louis Bonapart'ın 18. Brumaire'i ve Fransa'da İç Savaş yapıtları merkeze alınarak Gelenek'de değişik açılardan sıkça tartışılan 19. yüzyıl Marksistlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuluyor.Ana konumuzun bir alt bölümü diyebileceğimiz "Lenin ve dönemi" en geniş ağırlığı...
Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com
Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe