Bu yazı dizisinin geçen sayıdaki bölümünde, 1980 yılına dek geçen süre içinde, işçi sınıfı içindeki eşitsizlikleri, işçi aristokrasisi kavramı etrafında tartışmış, görece avantajlı kesimlerin "ayrıcalık”larının bir işçi aristokrasisine işaret etmediğini belirtmiştim. Birinci bölümde genel bir panaroma sunmayı hedeflemiştim. Burada ise, sınıf içi eşitsizlikleri çok daha ayrıntılı, Türkiye ekonomisinin geçirdiği dönüşümler içinde ele almaya çalışacağım ve günümüzde sendikalar ve sendika bürokrasisinin yapıları, işleyiş biçimleri ve sosyalistlerin bu alanda neler yapabileceğini tartışarak bitireceğim.8O'li Yıllar: Ne İstendi,Ne Oldu? Oldukça genel bir düzeyden uluslararası emperyalist-kapitalist sistemin işleyişinden başlayabiliriz."Bugün uluslararası ekonomik sömürü mekanizmalarını tanımlamak için sıkça başvurulan "bağımlılık" kavramının yeniden tanımlanması ve eşitsiz gelişme yasası...
"Çağımız teknoloji çağı. Teknolojik devrimin yolaçtığı gelişmeler... Robotlar geliyor, işçiler gidiyor..." Bu beylik ifadelerin ideolojik bombardıman işlevleri dışında fazla bir içerikleri yok elbette. Teknolojik gelişme bu çağa özgü değil, kapitalizmin her döneminde, öncesinde bile vardı. Günümüzün teknolojik gelişmelerinin nelere yolaçtığını elbette kavramak gerekiyor. Ancak bunların işçi sınıfında yolaçacağı tahribata biraz özenli yaklaşmak gerekiyor. Sonuçta geleceğin sınıfı olma şerefi hiçbir şekilde burjuvazinin değil. Kapitalizmin asla otomasyonun mantıksal sonucuna erişmesi mümkün değil. Robotlar gelince asıl gidecek olan, üretimden gittikçe kopan sermayedir. Burjuvazinin işçi sınıfını üretimden koparması, ürettiklerinin değişim değerini yokedecek, kimse satın alamadığı için yine kendi sonu olacaktır. Burjuvazi, proleteryaya her anlamda...
Bu yılın son Gelenek'ini doyurucu olduğunu düşündüğümüz bir içerikle hazırlamaya çalıştık. 1992 yılı Gelenek katkıcıları için oldukça yoğun bir gündemle geçti. Bu yoğun gündem Gelenek Kitap Dizisi için kimi aksamalara da neden oldu. Ancak, bu yıl elde edilen siyasal mevzilerin 93 yılında kendisini göstereceği alanlardan bir tanesi mutlaka teorik üretkenlik olacaktır. Bu nedenle okuyucularımıza bundan böyle daha düzenli ve yaratıcı bir içerik vaadetmekten hiç çekinmiyoruz.Son sayımızdan bu yana Türkiye sosyalist hareketi açısından en önemli gelişme, Sosyalist Türkiye Partisi'nin kuruluşu oldu. Kitap dizimize sürekli katkı koyan arkadaşlarımızdan Metin Çulhaoğlu, Cemal Hekimoğlu (Kemal Okuyan), Aydın Giritli (Aydemir Güler) ve Harun Koçak (Süleyman...
Faşizm tartışmaları son 20-25 yıldır Türkiye'nin gündeminden düşmedi. Türkiye, daha farklı boyutlarıyla, faşizmin yeniden tartışılmasına malzeme vermeye devam ediyor. Bir yandan seçimle iktidara gelmiş bir koalisyonun doğrudan ve dozu gittikçe artan bir şiddet uyguluyor olması, diğer yandan faşist hareketin kimi kesimlerinin yaşadıkları kimlik arayışı, faşizm kavramını yeniden gözden geçirmeye zorluyor. Bu yazıda faşizm kavramı ve faşizm üzerine yapılan tartışmalara değindikten sonra, Türkiye'de faşist hareketin gelişimini konu edineceğim.Faşizm Nedir? Faşizm, emperyalizm çağında kapitalizmin özelliklerini içkin olarak taşıyan ve bu yüzden birkaç cümleyle tanımlanması çok fazla sorun yaratan kavramlardan birisi... Kapitalist iktidar biçimlerinden biri olduğu düşünülürse, analizinin en az kapitalizmin analizi kadar...
Bu kitabın 41. kez okuyucusunun eline ulaştığı ve 7. yayın yılına girdiği günler başka bir gelişmeye daha tanıklık ediyor. Gelenek'in ilk sayılarından itibaren tartışmasına katıldığı ve geliştirilmesine katkıda bulunduğu "legal sol parti" projesi, Sosyalist Türkiye Partisi olarak projelikten çıkıyor. Bu yazı, Gelenek'in bugüne dek izlediği yayın politikası ve tarzına uygun bir Kuruluş Kutlaması sayılabilir. Altı yıl sonunda Gelenek okuru bu tarzı tanır durumdadır. Dolayısıyla partinin kuruluşunun heyecanına eleştirel ve sorumlu olmaya çalışan değerlendirmelerin eşlik etmesi, heyecanın bunların yanısıra tüm sarsıcılığıyla varlığını sürdürmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Duygusallıkla dopdolu ve yalnızca "sarsan" bir heyecana da kupkuru nesnelci değerlendirmelere de Gelenek'i kapatmaya çalıştık. Bundan...
1 Kasım seçimleri tek bir partiyi sevindirdi: RP. Refah Partisi'nin sürekli bir yükseliş gösteren oy grafiği uzunca bir süredir "korkuyla" izleniyor, ancak her seçim sonrasında kimi "açıklama"lar bulunarak, dost ve düşman Türkiye'nin bir Cezayir olamayacağına inandırılmaya çalışılıyordu. Son seçimler de kuşkusuz bir şekilde açıklanacak. Ancak RP'nin başarılarının küçümsenmesi artık kolay değil.Diğer yandan, RP'nin "patlama"sının yeni bir siyasal söylemin şekillenmesine yol açacağını kestirmek de zor değil: İslami radikalizm tehdidi önümüzdeki dönemde solun önüne konacak. Düzene muhalefetin çok daha ciddi bir tehdidin varlığında, ertelenmesi gerektiği söyleminin giderek yaygınlaşacağı rahatlıkla öngörülebilir. Önümüzdeki dönemde, aslında solcu/devrimci olup da günün gereklerinin sorumluluğuyla koalisyonun bekasına çalışacak,...
Kurtuluş yazarı Erdal Kara, Sosyalizm Program Taslağı'nda "ulusların ayrı devlet kurma hakkı dahil kendi geleceklerini belirleme hakkı" biçiminde yer alan UKTH formülasyonunu, Kürt ulusunun Program yazarları tarafından "ikinci sınıf bir ulus olarak görüldüğünün" kanıtı olarak sunup, program taslağını sosyal şovenizmle suçlaması üzerine Kurtuluş'un bir sonraki sayısında aynı formülasyonun bu kez "güncel ve temel talep" düzeyine çıkartılmasının yarattığı çarpıcı karşıtlığa ve Lenin'le Stalin'in imzaladığı "Rusya"daki Ulusal Toplulukların Haklar Bildirisi"nde aynı ifadenin bulunduğuna işaret ederek Gelenek'in 39. sayısında sorduğumuz iki grup soruya, derginin Temmuz 1992 sayısında "yanıt" verdi.Yazarın yanıtından, Kurtuluş'ta aynı formülasyonun yer almasının bir "kalem sürçmesi"nden kaynaklandığını öğrenmiş olduk. Öyle ya,...
Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com
Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe