Merhaba,Eylül ayında yeni bir sayıyla ve yoğun bir gündemle bir kez daha birlikteyiz.Öncelikle bir derginin elinize bir hafta gecikmeli olarak ulaşmasına ilişkin bir açıklama yapmamız gerekiyor. Bu sayının matbaaya ulaşması gereken günde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki saldırılar yaşandı. Bu durumda daha basılırken eski-miş olan bir dergiyi çıkarmayı içimize sindiremediğimizden bir haftalık bir gecikmeyi göze aldık ve konuyla ilgili bir değerlendirmeyi de sayfalarımıza yansıttık.Geçtiğimiz sayıda Sosyalist İktidar Partisi'nin tarihi hakkında yazan Kemal Okuyan bu defa "Sosyalist İktidar Partisi 2001" başlıklı yazısında kimi sorulara yanıt arıyor: "SİP Leninist ortodoksiden uzaklaşıyor mu" "SİP kendi dışındaki komünistlerle ilişkilerinde 'katılın' çağrılarıyla yetinecek mi" gibi sorular…Eylül ayı...
HALUK YURTSEVER İLE SÖYLEŞİ
Uzunca bir süredir Türkiye solu ve Kürt hareketi üzerinde genel çerçeve itibarı ile “sivil toplumculuk” olarak adlandırılabilecek bir siyasi yönelim etkinliğini arttırmaktadır. Belli bir siyasal temsiliyete sahip bu kesimlerde sivil toplumcu eğilimler güçlendikçe, solu sol yapan değerlerden uzaklaşıldığı özellikle de sınıf eksenli siyasetin terk edildiği ve siyasetin konusu/hedefi olan iktidardan koparıldığı görülmektedir. Bu sürecin de katkılarıyla şekillenen “liberal sol” ya da “sol liberalizm” marksizmden özgürleşmenin siyasal karşılığı olarak anılmalıdır.Evet, sol içinde bir ayrışmayı da beraberinde getiren bu yönelim sadece Türkiye’de değil diğer geç kapitalistleşmiş ülkelerde ve elbette ki emperyal merkezlerde de sol üzerine “salınmış” durumdadır.İddiaya göre artık içinde yaşadığımız sanayi...
Marksizmin toplumun değişen yapısına, ortaya çıkan yeni olgulara yanıt üretemediği ve dolayısıyla marksizmin bir bunalım içinde olduğu savı yakın döneme özgü bir iddia değil. Marksizmin yetersizliklerini kapatmak adına, marksizmin zemininden havalanıp burjuva demokratizminin gömülü hazinesine ulaşmak da pek yeni bir girişim sayılmaz. Çağımıza özgü olan ise bu tür faaliyetlerin artık birtakım “post”lar altında dolanıyor oluşudur. Bu postların altında gizlenenin bize düşman mı, dost mu olduğu “post”u kaldırdığımızda neyle karşılaşacağımız ise ilk bakışta pek anlaşılamıyor.Türkiye’de son dönemde akademik çevrelerden başlayarak kimi “siyasi” ortamlarda sürdürülen “postmarksizm ve radikal demokrasi” tartışmaları yeni bir canlanma popülerleşme yaşıyor. Bu popülerliğin iki-üç temel kaynağı var: İlki...
Avrupa komünizmi avrokomünizm Avrupa solu Batı marksizmi kavramları dillendirildikleri ve yazıldıkları yerlerde her zaman coğrafi bir vurgudan daha fazlasını ifade ettiler daha fazlasını hak ettiler. Avrupa ve marksizmin doğduğu Avrupa solu tüm dünya soluna en az reel sosyalizm kadar referans oldu. Avrupa’ya bakmadan edilemedi; edilemezdi de... Bundan sonra da edilemeyecek kimsenin şüphesi olmasın.Öte yandan denilebilir ki Avrupa solu kendi geleneğine burun çevirdikçe Marx’dan uzaklaştı marksizmden uzaklaştı; bu geleneğe sahip çıktıkça devrime doğru yaklaştı. Marksizmin yeşerdiği topraklar revizyonizme de reformizme de kaynaklık etti. Dahası yapısalcılığı ve postyapısalcılığı keşfetti. Şimdilerde Avrupa solunun önemli bir kesimi sivil toplum düşkünü oldu. Radikal demokrasi ve...
"Muhterem Müslümanlar... Yüce Rabb'imiz kainata mükemmel bir denge koymuştur. Gerçekten insanlığın hem içinde hayatını sürdürdüğü fiz(maddi) dünyada, hem de birey olarak sahip olduğu ruh dünyasında, muazzam bir denge bulunmaktadır.(…) bugün insanlığın yaşadığı problemler başka gezegenlerden taşınmış değildir. Bütün problemler, dünyada yaşayan akıllı canlıların, yani biz insanların eseridir. Kur'an-ı Kerim, Rum Suresinin 41. ayetinde 'İnsanların bizzat kendi yaptıkları yüzünden karada ve denizde düzen bozulduğunu…' vurgulayarak bu gerçeği en açık şekilde tasvir etmektedir.(…) Değerli Kardeşlerim... Huzur içinde, huşu içinde ibadet etmek bile ekonomik hayat ile yakından ilgilidir. Ekonomik sorunlar içerisinde kıvranan ve ezilen insanların, huzurlu bir manevi hayat sürmeleri, -iç dünyaları rahat...
“Şunu söylemek gerekir ki, sözünü ettiğimiz asilzade, boş zamanlarında (yani yılın büyük bölümünde) şövalye romansları okumaya o kadar merak saldı ki, avlanmayı ve çiftliğini yönetmeyi neredeyse tamamen unuttu. Merakı ve bu konudaki aşırılığı öyle bir noktaya vardı ki, dönümlerce arazi satıp, okumak üzere şövalyelikle ilgili kitaplar aldı; bu konuda ne kadar kitap varsa evine yığdı.(...)Zavallı asilzade, bu cümlelerle aklını sıçratıyor, sırf bu iş için dirilecek olsa, Aristoteles’in bile kavrayamayacağı anlamlarını çözebilmek için uykularından oluyordu. Don Belianis’in başkalarında, başkalarının da Don Belianis’te açtığı yaralar, kafasını kurcalıyordu; her ne kadar büyük hekimler tarafından tedavi edilse de, hem yüzünün hem bütün vücudunun yara...
Parlamenter demokrasi tarihinin üç uzun yüzyılı skandalların bozulmaların aldatmacaların en bayağı entrikaların ve seçim hilelerinin art arda dizilişinden başka bir şey değildir. Buna rağmen kapitalist bir toplumdaki "demokrasinin kusurları"ndan söz etmek hiçbir burjuva politikacı ya da gazetecinin aklının ucundan dahi geçmemiştir. Yine de parlamenter burjuva demokrasisi feodal mutlakçılığa göre tarihsel bir ilerlemeyi temsil ediyordu. Parlamenter burjuva sistemi sanayi ve tarım işçilerinin öncelikle dışlandıkları özel mülkiyet sahipleri arasındaki rekabetin bir yansımasıydı. İşçi sınıfının genel ve eşit oy hakkını ve parlamentoda temsiliyetini kazanması sınıfların siyasal mücadelesiyle olanaklı olabilmiştir. İşçi partilerinin temsilcilerinin burjuva parlamentosuna seçilmelerinden bu yana bu kurum da sınıflar mücadelesinin bir...
Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com
Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe