1917 Ekim Sosyalist Devrimi, tek başına Rusya’nın kaderini değiştirmemiş, aynı zamanda bir bütün olarak dünyanın kaderinde muazzam etkide bulunmuştur ve bu anlamıyla tarihin önemli bir sıçrama noktası olarak görülmelidir. İnsanlık tarihinde benzer sıçrama noktalarından birisi olan 1789 Fransız Devrimi gibi 1917 Ekim Sosyalist Devrimi de bilimden kültüre, ekonomiden uluslararası ilişkilere kadar bir dizi alanda köklü dönüşümlerin anahtarı olmuştur.
Reel sosyalizmin çözülüşü, Ekim Devrimi’nin etkisini ortadan kaldırmadı. Tersine Ekim Devrimi’nin yaratmış olduğu değişimin bir kez daha ne kadar önemli olduğunu ve bir ihtiyaç olarak güncelliğini koruduğunu gösterdi.
Ekim Devrimi’nin belki de en önemli etkisi, Avrupa’da başlayan uyanışın bütün dünyaya yayılmasının yolunu açmasıdır. Devrimin gelişmiş Batı ülkelerinde gerçekleşeceğini varsayan görüşlerin aksine daha Doğu’da ve köylülüğün büyük bir yer kapladığı Rusya’da patlak vermesi bu uyanışın bütün dünyaya yayılmasını sağlamıştır. Ekim Devrimi; Çin, Hindistan, İran, Türkiye başta olmak üzere neredeyse bütün mazlum uluslar üzerinde etkili oldu. Özellikle Ekim Devrimi ile birlikte Avrupa’daki ve emperyalizmin sömürgesinde ve hedefinde bulunan ülkelerde gelişen siyasal hareketler üzerindeki etkisi büyük önem taşır. Ekim Devrimi ile birlikte bir yandan Avrupa solu yeniden şekillenirken diğer yandan “mazlum uluslarda” komünist hareketin çıkışı için bir milat oluşmuştur.
Ekim Devrimi ve dünya komünist hareketinin yeniden şekillenişi
Uluslararası komünist hareketin şekillenmesinde Ekim Devrimi’nin ve Ekim Devrimi sonrası kurulan Üçüncü Enternasyonal’in büyük bir etkisi var. Doğaldır ki, Üçüncü Enternasyonal hem bir kopuşu hem de bir sürekliliği ifade ediyordu. Süreklilik Birinci Enternasyonal’in temelini oluşturan Marksizm’in koşulsuz savunusunda belirirken, kopuş ise reformizmden devrimci çizgiye sıçrayışta aranmalıdır.
Marx sonrası ortaya çıkan İkinci Enternasyonal çizgisi; 1870-1914 arası dünya kapitalizminin görece istikrarlı ve sermaye birikiminin olağanüstü yoğunlaştığı, rekabetçi dönemden tekelci döneme geçiş koşullarının zemininden belirlendi. 1876 yılında Birinci Enternasyonal’in feshinden 1889 yılında İkinci Enternasyonal’in kuruluşuna kadarki dönemde dünya kapitalizmi hızlı bir büyüme ve genişleme içerisinde oldu. 1789 Fransız Devrimi ile 1871 Paris Komünü arasında yaşanan muazzam devrimler dönemi, İkinci Enternasyonal’in var olduğu dönemde yerini kapitalizmin genişleme ve büyüme dönemine bırakmıştı. Doğaldır ki, İkinci Enternasyonal bu zemin üzerinden kendisini var etmiş; devrimci kalkışmanın değil, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte işçi sınıfının gelişmesinin sorunlarını merkeze koymuştu. Özellikle Almanya’da gelişen işçi sınıfı örgütlenmesinin ve Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin ağırlığı İkinci Enternasyonal’i belirleyen temel olguydu.
Üzerinde durulması gereken nokta ise şudur: İkinci Enternasyonal’den kopan ve yeni bir enternasyonalin adı olan Üçüncü Enternasyonal bir anlamıyla İkinci Enternasyonal’in “reddiyesi” üzerine kurulmuştur. Bu reddiye örgütsel anlamda değil ancak politik ve ideolojik sorunlarda alınan tutumlarda karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamıyla, İkinci ve Üçüncü Enternasyonal arasındaki farkı görmek; bir yandan Bolşevik hareketin müdahalesi, başka bir deyişle Ekim Devrimi’nin etkisini aramak anlamına gelir. Diğer yandan ise İkinci Enternasyonal’in tartışma başlıklarında ortaya çıkan ayrımlar da görülmelidir. Bütün bu ayrımların ortaya çıkarılmasında İkinci Enternasyonal’in tartışma ve tıkanma başlıklarına kabaca bir göz atmak, bu kopuşun temel olgularını görmek açısından önemli sayılmalıdır.Öncelikle İkinci Enternasyonal, işçi sınıfının gelişimi ve örgütlenmesi konularını daha fazla ele almış ancak bununla birlikte kapitalizmin emperyalist aşamaya adım adım gelmesi sürecinde savaş konusundaki tutum önemli başlıklardan birisiolmuştu. Neredeyse savaşın arifesine kadar İkinci Enternasyonal, savaş karşısında tutum almayı hep gündem yapmış, savaşa karşı işçi sınıfını temsil eden partilerin parlamentolarda savaş bütçesine karşı tavır almaları gerektiği üzerine kararlar almıştır. Savaşa karşı grev silahını kullanma konusunda ise olumsuz kararların alındığı bir tarihgörüyoruz. Genel grev silahının sınıf mücadelesinde gündeme gelmesi için Rus devrimci hareketinin etkisi gerekecekti. İkinci Enternasyonal’in bir diğer tartışma konusu iseBernstein revizyonizmidir. Ne yazık ki bu hesaplaşma İkinci Enternasyonal’de tam olarak yapılamadığı için revizyonizm Birinci paylaşım savaşında bu sefer büyük bir ihanet olarak karşımıza çıkacaktı. İkinci Enternasyonal’in hararetli tartışma gündemlerinden birisi de kuşkusuz burjuva hükümetlerde yer alıp almama sorunu olarak karşımıza çıkar. Bu konuda önemli tartışmalar yaşanmış, burjuva hükümetlerde yer almayı savunan ve Fransa’da olduğu gibi bakanlık koltuğuna oturan partilerin varlığı İkinci Enternasyonal’in ideolojik güçsüzlüğüne fazlasıyla işaret etmişti.
Bu anlamıyla Üçüncü Enternasyonal’in aslında İkinci Enternasyonal’in ideolojik ve politik olarak sol kanadı olarak ortaya çıkmış olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dananın kuyruğunun koptuğu nokta ise Birinci paylaşım savaşındaki tutum olmuş, İkinci Enternasyonal’in bütün kararlarına rağmen Alman sosyal demokrasisi savaş bütçesine onay vererek büyük bir ihanete imza atmıştı.
Bu tartışmalar orta yerde duruyordu ve bütün kurgusunu proletaryanın iktidarı alması üzerine yapan Bolşevik hareket, Ekim Devrimi ile birlikte uluslararası komünist harekette önemli bir ayrışmayı da beraberinde getirmiştir. Zimmerwald Konferans’ı ile başlayan dönemde Ekim Devrimi’nden iki yıl sonra 1919 Mart ayında yeni bir enternasyonalin temelinin atılmasıyla dünya komünist hareketinde yeni bir şekillenme ve ayrışma süreci de başlamış oldu. Yeni enternasyonalin adı Komünist Enternasyonal (KE) idi.
Bu yeni çıkış Bolşevik Devrimi sonrası Almanya’da bir devrim beklentisine odaklanmıştı. Komünist Enternasyonal, Alman devrimi sırasında toplanmış ve dünya komünist hareketinin yeni odağı olarak “emperyalist savaş ve kriz içinde işçi sınıfının iktidara gelmesi” çağrısı yapmış, bu yönde bir politikayı merkezine koymuştu.Alman Devrimi’nin yenilgiye uğraması sonrası, 1920 yılında İkinci Kongresi’ni toplayan Komünist Enternasyonal; bir yanda Lenin’in yazdığı “Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı” kitabı üzerinden Avrupa komünist partilerine seslenirken diğer yandan emperyalizme karşı Doğu halklarının ittifakına yönelmişti. 1920 yılının Eylül ayında Üçüncü Enternasyonal’in bu doğrultuda düzenlediği bir konferans Doğu Halkları Kurultayı adıyla Bakü’de gerçekleştirilecekti.
Komünist Enternasyonal’in kurulması, bütün Avrupa’da işçi ve sosyal-demokrat partileri derinden etkileyecek, neredeyse bütün ülkelerde Komünist Enternasyonal ilkelerinde yeni partiler doğacak ya da işçi sınıfı partileri içinde bölünmeler gerçekleşecekti. Komünist Enternasyonal çatısı içinde buluşacak partilerin, İkinci Enternasyonal deneyimi düşünüldüğünde hangi şartlarla üye olacağı ise Lenin tarafından belirlenmişti.
“Lenin’in kaleme aldığı 21 madde, Leninist yeni tipte bir partinin temellerini ortaya koyuyordu. Kısaca özetlenecek olursa, maddelerde şunlar öngörülüyordu: Parti basınının tümüyle parti denetiminde olması ve enerjik bir propaganda yürütülmesi, reformistlerin partinin kilit konumlarından uzaklaştırılması, parti aygıtının her şart altında varlığını sürdürmesi, köylüler arasında komünist faaliyet yürütülmesi, ‘sosyal yurtseverlik’ten ve reformizmden kopmak, kendi ülkesinin emperyalizmini mahkûm etmek, muhafazakâr sendikalarda çalışılması, Amsterdam sendika enternasyonaline karşı mücadele edilmesi, parlamento grupları üzerinde sıkı parti denetimi, örgütlenmede demokratik merkeziyetçilik, parti üyeliklerinin periyodik olarak yenilenmesi, Sovyetler Birliği’ni emperyalist saldırılara karşı savunmak, tüm KE kararlarına uymayı kabul etmek, bir komünist parti programı hazırlamak, partilerin “komünist” ismini alması, parti basınında KE materyalini yayımlamak. Bundan böyle, partiler 21 maddedeki şartları göz önüne alarak hareket edecek, yönetici komiteler bu yeni temel üzerinde yeniden örgütlenecek ve 21 maddeyi kabul etmeyen liderler ihraç edilecekti”1
Örneğin İkinci Enternasyonal’in Fransız kanadı (SFIO) 1920’de bölünerek Fransız Komünist Partisi’nin kurulması gerçekleşecek, bunu aynı yıl İspanya Komünist Partisi ve İtalyan Komünist Partisi ile 1921’de Belçika Komünist Partisi gibi komünist partilerin kurulması izleyecekti.
Kısaca toparlarsak; 1919 yılının Mart ayında Komünist Enternasyonal kurulur ve ikinci kongresi 1920 yılının Temmuz-Ağustos ayında toplanır. Alman devriminin ise 1919 yılında başarısız olduğu belli olmuştur. İlk kongrede sınıf mücadelesi ve iktidar perspektifi merkeze oturmuş, ikinci oturumunda ise sol komünizm çıkışı ile sol sekterizmmahkûm edilirken, mazlum halkların ulusal uyanışı üzerinden ittifak politikası izlenmişti. Doğu Halkları Kurultayı İkinci Kongre’nin devamı olarak bir konferans şeklinde 1920 yılının Eylül ayındatoplanmış, 10 Eylül 1920 tarihinde ise Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin kuruluşu gerçekleştirilmişti.
Doğu Halkları Kurultayı
Doğu Halkları Kurultayı’nın 1920 yılının Eylül başında Bakü’de toplandığını; emperyalizme karşı Doğu halklarının mücadelesini yükseltmek, sömürge Doğu uluslarını Avrupa işçi sınıfı mücadelesinin ittifak unsuru haline getirmek ve Ekim Devrimi’nin emperyalizm tarafından kuşatılmasını kırmak amacıyla Komünist Enternasyonal tarafından düzenlendiğini belirtmiştik.
Bir yandan emperyalist savaş içinde, emperyalist savaşın tarafı olmadan, işçi sınıfının iktidara gelmesi üzerine bir politikayı gündeme getiren Komünist Enternasyonal, diğer yandan emperyalizme karşı mücadeleyi dünyanın bütün alanlarına yayacak bir stratejiyi de gündeme getirmişti. Özellikle Alman Devrimi beklentisinin gerçekleşmemesi ve Polonya’da Kızıl Ordu’nun savaşı kazanamaması ile birlikte Bolşevikler emperyalizme karşı sömürge ülkelerinde verilecek bağımsızlık mücadelesinin önemini daha fazla hissetmişlerdi. Ekim Devrimi’nin ayakta kalması için emperyalist kuşatmayı kıracak bir mücadele önemliydi ve gözler Doğu’ya çevrilmişti. Avrupa işçi sınıfı mücadelesi ile doğu halklarının emperyalizme karşı mücadelesinin birleştirilmesi, devrimci bir siyasal hat olarak Komünist Enternasyonal’in başat politikası haline gelmişti.
Bu anlamıyla, Doğu Halkları Kurultayı’nın vurguladığı temel üç nokta bulunuyordu: Birincisi, emperyalizme karşı mazlum halkların bağımsızlık savaşı vermesi gerekliliği ve bunun desteklenmesi; ikincisi, komünist ve işçi sınıfı örgütlenmelerinin Doğu ülkelerinde de başlaması, önünün açılması ve üçüncüsü, geri kalmış bölgelerde Sovyet modeliyle kapitalizmi tam yaşamadan anti-emperyalist ve anti-kapitalist iktidar modellerinin oluşturulması.
“Biz sizden hiçbir şey saklamıyoruz. Biz, bizi şimdiki ulusal hareketlerin temsilcilerinden ayıran ve bizi onlara bağlayan her şeyi açıklıkla ve doğrulukla ortaya koyuyoruz. Bu eylemin amacı, Doğu’ya İngiliz emperyalizminden kurtulmasında yardımcı olmaktır. Fakat bizim daha az büyük olmayan başka bir çabamız da vardır: Doğulu emekçilere zenginlere karşı mücadelelerinde yardım etmek, şimdiden itibaren onların komünist örgütleri kurabilmelerini kolaylaştırmak, komünizmin ne olduğunu onlara açıklamak, onları gerçek bir işçi devrimine,gerçek bir eşitliğe,insanın tüm boyunduruklardan ve tüm baskılardan kurtuluşuna hazırlamak”2
Doğu Halkları Kurultayı, 1835 delege ile toplandı. Bütün Doğu haklarına yapılan çağrıyla birlikte bir dizi ülkeden katılımcıların yan yana geldiği bu kurultayda en fazla delege Türkiye delegasyonuna aitti. Doğu Hakları Kurultayı’ndan hemen sonra tıpkı Avrupa’da olduğu gibi doğu ülkelerinde de komünist partilerin kurulması arka arkaya gerçekleşmişti. Ekim Devrimi, köklü tarihlere sahip Avrupa işçi partilerini derinden etkilerken; emperyalizmin sömürgesi altında yaşayan ve mazlum Doğu halkları içindeki komünist partilerin ise bizzat döl yatağı olmuştu.
“Bu geniş sömürge bölgesinde komünist partiler de gelişmeye başladı. 1920’de Türkiye, 1920’de Endonezya, 1921’de Çin, 1922’de Hindistan, 1922’de Japonya, 1923’te Filistin, 1924’te Burma, 1925’te Malay, 1930’da Hindiçin, 1931’de Filipinler Komünist Partisi kuruldu. Birçok Ortadoğu ülkesinde de illegal şartlarda komünist partiler örgütlendi. Bütün bu örneklerde aktif bir sendikal örgütlenme çalışması yürütüldü. Komintern aynı şekilde, dünyanın öteki ucunda, Latin Amerika’nın yarı sömürge halkları arasında da komünist partilerin kurulmasını teşvik etti. İkinci Enternasyonal’in dünya işçilerinin siyasi örgütü olduğu dönemde, sömürgelerde böylesi yoğunlaşmış bir çalışma görülmüş değildi. Bu, Komintern’in dünya çapında kapitalizmi ortadan kaldırıp sosyalizmi kuracak bir hareket olarak derinliğinin ve genişliğinin gerçek bir göstergesi ve Üçüncü Enternasyonal’in Marx’ın ‘bütün ülkelerin işçileri birleşin!’ sloganını esas alan gerçek bir dünya örgütü olduğunun somut kanıtıydı.”3
Doğu Halkları Kurultayı ile Komünist Enternasyonal, Doğu halkları içinde komünist örgütlenme konusunda önemli bir etkide bulundu. Bununla birlikte emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne nasıl bakılması gerektiği sorusuna yanıt verdiği gibi aynı zamanda doğaldır ki kapitalizm aşamasını yaşamayan ve tipik bir kapitalist batı ülkesi olmayan ülkelerde komünist örgütlenmenin hangi temellerde kurulacağı da bir sorun olarak karşılarına çıkmıştı. Bu sorunun yanıtı yine bu kurultayın baş konuşmasında doğrudan verilmeye çalışılmıştı:
“Yoldaşlar! Moskova Kongresi, bir sosyal devrimin Doğu ülkelerinde kapitalist aşamayı yaşamadan gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorununu tartıştı. Uzun zamandan beri biliyorsunuz tüm ülkelerin önce büyük bir sanayinin yaratılması, mülklerinin tekelleşmesi, işçilerin büyük ve modern işletmelerde toplanması ile nitelenen kapitalist aşamayı yaşamak zorunda olduğu, ancak bunlardan sonra Sosyalizm sorusuna cevap aramak gerekeceği savunulur.
Şimdi bunun tümüyle doğru olmadığını düşünüyoruz. Bir ülkenin kapitalizmin zincirlerini kırdığı andan,-Rusya’nın yapmış olduğu gibi- işçilerin proleter devrim sorusunu sorduğu andan başlayarak Çin’in, Hindistan’ın, Türkiye’nin, İran ve Ermenistan’ın düzenin kurulması yolunda mücadeleye girebileceklerini ve de girmek zorunda olduklarını söyleyebiliriz.”4
Meseleyi böyle koyduktan sonra şimdi size soruyoruz: Doğu devletlerinin örgütlenmesi ne biçimde olmalı? Biz şehirlerde işçiler olmasa bile oralarda Sovyetler kurulabileceği sonucuna vardık. Bu durumda tarım emekçilerinden oluşan Sovyet devletleri kurabiliriz. Türkiye’de moda olduğu gibi “komik” Sovyetlerden değil ama çalışan bütün köylülerin temsil hakkından yararlandıkları gerçek Sovyetler.”5
Başta Türkiye olmak üzere bir dizi ülkede temelleri atılan komünist örgütlenmenin bu anlamıyla ana kaynağı doğrudan Bolşevikler’in önderliğinde kurulan Komünist Enternasyonal’dir. Komünist Enternasyonal’de ortaya konan ilkeler, güncel politik sorunlara verilen yanıtlar, Komintern çizgisindeki bütün komünist partilerin de kuruluş paradigmalarını oluşturan temel noktalar olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Halkları Kurultayı’ndan hemen sonra kurulan TKP’nin, bu anlamıyla, kuruluş zeminini, doğrultusunu, hedeflerini ve karakterini ortaya koyan bizzat Komintern ve Ekim Devrimi olmuştu. Bu durumun TKP başta olmak üzere doğuda temelleri atılan komünist partilere kattığı en önemli olguların başında şunlar gelmektedir: Emperyalizme karşı mücadele, ulusal kurtuluş mücadelelerine bakış, işçi ve köylü sınıfı mücadeleleri ile ulusal kurtuluş mücadelesi arasındaki ilişki. Konuya dair aşağıdaki alıntı ülkemizi ilgilendirdiği için önemli sayılmalı, ancak bundan öte daha genel bir politikanın temel köşelerini oluşturduğu için Ekim Devrimi ve Komintern etkisini gösteren bir genellik nitelemesiyle ele alınmalıdır.
Ankara Hükümeti’ni temsil eden Mustafa Kemal’in, İttihat Terakki önderlerinden Enver Paşa’nın bile temsilci gönderdiği Doğu Halkları Kurultayı’nın aşağıdaki kararı, aslında meseleye Bolşeviklerin nasıl baktıklarını açık olarak göstermektedir. Ortada bir kafa karışıklığı bulunmadığı gibi bu kararlar yeni kurulacak TKP’nin de görevlerini ifade ediyordu:
“Enver Paşa’nın ulusal Türk hareketi hakkındaki bildirgesini dinledikten sonra Doğu halkları Kurultayı şu kararları alır.
- Kurultay dünya emperyalizmine karşı savaşan ve özellikle Doğu Halklarını ezen ve sömüren İngiliz-Fransız emperyalizmi korsanlarının tüm dünya emekçilerini kölelik altında tutmak için sürdürdükleri çabalara karşı koyan bütün Türk savaşçılarına sevgilerini ifade eder. Aynen Komünist Enternasyonal 2. Kongresinde olduğu gibi 1. Doğu hakları Kurultayı da yabancı emperyalistlerin boyunduruğundan Doğu’nun ezilen halklarını kurtarmaya çalışan ulusal devrimci hareketleri desteklemek istediğini bildirir.
- Bu arada, Kurultay Türkiye’deki ulusal devrimci hareketin yalnızca yabancı sömürücülere yönelik olduğunu ve bu hareketin işçi ve köylülerin ezilmekten ve sömürülmekten genel anlamıyla kurtulmaları demek olmayacağı gerçeğini de ortaya koyar. Bu hareketin başarısı Türk çalışan yığınları için en önemli sorunların çözümünü getirmeyecektir: Toprak sorunu ve vergiler sorunu, değişik uluslardan oluşmuş Doğu’nun kurtuluşu için en önemli engel olarak kalacaklardır.
- Kurultay, geçmişte bir grup emperyalist gücün çıkarları için Türk işçi ve köylülerini ölüme götüren ve Türkiye’nin çalışan yığınlarını yüksek rütbeli subaylar ve zenginler diktatörlüğü gibi çift taraflı bir tehlikeye sürükleyen bu hareketin önderleri hakkında ihtiyatla söz edilmesi gerekliliğine inanır. Kurultay onlara eylemleriyle halka hizmet etmeye hazır olduklarını kanıtlamayı ve eski yanlışlıklarının izlerini silmeyi önerir. Kurultay bir yandan Türkiye’nin ve Doğunun çalışan yığınlarını ulusal devrimci hareketi desteklemeye çağırırken öte yandan Türk işçi ve köylülerine kendi öz örgütlerinde toplanıp yabancı emperyalistlerin kurtuluş savaşının sonunda zenginlerle olan ilişkiler ve onlar üzerindeki etkileri sayesinde pay almalarına, bürokratların ve generallerin (paşalar, derebeyleri vb.) köylülerin sırtından geçinmelerine hiçbir biçimde izin vermemelerini salık verir. Ancak böyle olursa, Türkiye’nin emekçi halkı sömürücülerden ve baskıcılardan kurtulabilir, ancak böyle olursa, fabrikalar, toprak, madenler genel bir deyişle ülkenin tüm zenginlikleri yalnız ve yalnızca emekçilerin çıkarları için kullanılabilir.”6
Türkiye Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne Ekim Devrimi’nin etkisi ve sol
“Geçen gün kendisine liberal diyen bir Türk politika adamına, Türk köylüsünün Bolşevizm kelimesinden ne anladığını sordum. Bu politika adamı bana ‘Biz, genellikle bu kelimeyi, İngiltere’ye karşı mücadele etmek ve bize de yardım etmek isteyen kişiler için kullanırız’ diye cevap verdi. O zaman ikinci bir soru sordum; ‘Ya Türkiye’deki köylüler Bolşevikler’in yalnızca İngiltere’ye karşı değil de ayrıca Rus, hatta Türk zenginlerine karış da mücadele ettiği konusunda ne düşünüyorlar?’ Bu devlet adamı, bana cevap vermedi ve Türk köylülerinin bu konuda bir şey düşünmedikleri kanısındaymış gibi gözüktü. Bana gelince, dünyanın hiçbir yerinde Bolşevik kelimesinin ne Farsçaya, ne de başka bir dile çevrilmesine gerek olmadığını düşünüyorum!” 7
Ekim Devrimi’nin Türkiye Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne etkisi büyük olmuştu. Tek başına Sovyet Rusya’nın politik, askeri ve mali yardımı bağlamında değil aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin ruhu üzerine doğrudan etkili olan bir gerçeklik olarak Ekim Devrimi karşımıza çıkmaktadır. Emperyalizmin Osmanlı’yı parçalama siyasetinin sonuçlarının yaratmış olduğu ağır tahribat Anadolu’nun ve başkent İstanbul’un işgali ile sonuçlandığı içindir ki, bu ortamda bir kurtuluş savaşının verilmesinin zorlukları tahmin edilebilir olmalı. Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi, böylesi bir ortamda Anadolu’daki hareket üzerinde ciddi bir etki yaratmış, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin önemli dayanak noktası olmuştu. Neredeyse insanların birbirlerine yoldaş diye hitap ettiği, kızıl kalpağın moda olduğu, Bolşevik kelimesi ile emperyalizmden kurtuluş kavramlarının eşdeğer tutulduğu bir politik atmosferin göz önüne getirilmesi gerekmektedir. İslam ve Bolşevizm tartışmaları yapılırken diğer yandan da Kızıl Ordu benzetmesi üzerinden Yeşil Ordu isimli bir yapılanmanın Anadolu topraklarında boy vermesi bazı örnekler olarak görülmeli…
Kemalist Hareket bir yandan yeni Sovyet rejiminin yardımını almak hedefi taşıyor, diğer yandan oluşan bu sol rüzgârın etkisini yönetmeye çalışıyordu. Tek başına Kemalist Hareket değil Enver Paşa ekibi de yüzünü yeni Sovyet rejimine dönerek kendi hedeflerini gerçekleştirmenin peşinden gidiyordu. Aynı zamanda bütün bu arayış ve Ekim Devrimi etkisinin bulunduğu ortamda Türkiye’de komünizmin tohumları da atılıyordu.
Emperyalizm, Rusya’da patlak veren devrimi boğmak için elinden geleni yaptı. Rusya’da yaşanan iç savaş konumuz dışı olduğu için buraya girmiyoruz. Ancak Türkiye’de ortaya çıkan ve Ankara merkezli yeni Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ile Sovyet Rusya arasındaki bağı kesmek için de özellikle İngiliz emperyalizmi Rusya ve Ermenistan ile Balkanlar da bir dizi adım atmıştı. Doğu Halkları Kurultayı, emperyalizmin bu planlarına karşı geliştirilecek karşı adımların neler olacağını da gündeme almış, Komünist Enternasyonal ve Bolşevik İktidar karşı adımlarla bu planları geçersizleştiren politikalar geliştirmişti. Bu anlamıyla genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Sovyet Rusya ile yapılan anlaşmaların da mutlaka not edilmesi gerekmektedir. Özellikle Kafkaslarda Lenin ve Atatürk arasında ortaya konan anlaşmalar Kafkaslardan emperyalizmin çekilmesini sağlamış, Anadolu hareketi açısından bir cephenin kapatılması, Sovyetler açısından ise emperyalist kuşatmanın bir cephesinin kurtarılması anlamına gelmiştir.
Anadolu’nun emperyalizm tarafından işgal günlerinde Ankara merkezli Ulusal Kurtuluş Hareketi, Bolşevizm’in etkisi altında kendi yolunu ararken bir yandan da komünist hareket kendi yolunu kurmak üzere harekete geçmişti. Türkiye Komünist Hareketi, Doğu Halkları Kurultayı’nın hemen sonrası kurulmuş ve kurulur kurulmaz da Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin bir parçası olmak için Anadolu’ya geçme kararı vermişti. Mustafa Suphi ve 15’lerin katliamı ile sonuçlanan bu cesur adım sekteye uğrasa da komünizmin Türkiye topraklarında örgütlenmesinin önüne geçilememişti.
TKP, bizzat Ekim Devrimi’nin, Bolşevik iktidarın örgütlediği Komintern’in bir çocuğu olarak doğmuştu.
TKP’nin kuruluşu
TKP’nin kuruluşu 10 Eylül 1920 tarihine denk gelir. Bakü’de yapılan kuruluşun tarihinin, Doğu Halkları Kurultayı’nın hemen ardına gelmesi TKP’nin kuruluş dinamiklerini göstermesi açısından önemlidir. Elbette TKP’nin kuruluşunun başka dinamikleri de bulunmaktadır ancak Komintern çizgisi TKP’nin temel meşruiyeti olmaya bütün tarihi boyunca devam edecekti. Türkiye’de komünist hareketin dünden bugüne tarihine bakıldığında bu nitelik her şeyden önce kimliğinin ana ögesi olarak hep var olacaktır. Sovyetik gelenek ya da Komintern çizgisi TKP’nin temel özelliklerinden birisidir.
TKP’nin kuruluş dinamiklerinden birisi de özellikle İstanbul merkezli ve sınıf çalışmalarını daha fazla öne çıkaran bir kadro birikimine de yaslanmış olmasıdır. Marksizmi daha çok Avrupa’dan tanıyan ve Şefik Hüsnü’nün adıyla öne çıkan bu kadro birikiminin TKP’nin kuruluşunda önemli bir yer tutması, Doğu Halkları Kurultayı’nınhemen sonrasında kurulan TKP’nin ana karakterini hep Komintern’e bağlılık çizgisinin oluşturduğu gerçeğini hiç değiştirmemiştir.
TKP’nin kuruluşunda bir başka dinamik olarak ise yine Ekim Devrimi’nin rüzgârıyla popülerlik kazanan Ankara merkezli Yeşil Ordu, Kuva-yi Seyyare gibi oluşumlarla ilişki içinde olan “Hafi TKP” ya da sonrasında kurulan Halk İştirakiyunFırkası gibi oluşumları da belirtmek gerek. Özellikle Yeşil Ordu ya da Kuva-yi Seyyare gibi oluşumların Ankara’da yeni oluşan iktidar ile doğrudan bağları ve gerilimleri de mutlaka not edilmelidir. Bu anlamıyla “bağımsız” bir komünist örgütlenmenin damarları olarak görülmekten ziyade konumuz itibariyle Bolşevizm’in etkisini göstermesi açısından değer taşımaktadırlar. Eskişehir’de 700 kişilik Bolşevik Taburu adıyla bir gücün Kuva-yi Seyyare’ye katıldığı iddialarını not olarak düşmek isterim. Kaldı ki aynı sıralarda kurulan “resmi TKP” ile Mustafa Kemal’in bir komünist muhalefet hareketinin kendisi dışında oluşmasını engellemek ve Sovyet Rusya ile ilişkilerini sürdürmek amacı taşıdığını belirtmek gerekir.
1921 yılına girildiğinde ise komünist hareketin tasfiyesi ile karşı karşıya kalındığı herkes tarafından bilinmektedir. Ancak burada asıl üzerinde durmamız gereken konu –Kemalizm ve komünizm arasındaki ilişkiler önemsiz manasında değil, konumuz itibariyle– Ekim Devrimi ve Komintern’in Türkiye Komünist Hareketi’nin kuruluşu üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileridir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi TKP, işgal yıllarında, Bolşevik iktidarın ve Ekim Devrimi’nin etkisi altındadır. Bu anlamıyla TKP’nin kuruluş paradigmalarında emperyalizme karşı mücadele, emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin desteklenmesi, yarı-sömürge ve köylülüğün hakim olduğu bir iktisadi düzende komünist örgütlenme arayışı ve son olarak hakim egemen sınıflara karşı yoksul halka dayanan bir örgütlenme ilkesi başa yazılmalıdır.
Komünist hareketin, 1921 yılında başlayan tasfiyesi, komünist hareketin kuruluşunda büyük bir darbe olarak görülmelidir. TKP bir yandan kuruluş paradigmalarını örgütlemeye çalışırken diğer yandan örgütsel tasfiye ve baskı koşullarında ayakta kalmaya çalışmıştır. Bu paradoksal durum hem Ekim Devrimi’nin etkisi hem de Ekim Devrimi sonrası kurulan Sovyet iktidarının çıkarları arasında sıkışan bir pratiği hep üzerinde taşımıştır. TKP’nin kuruluşundaki bu çelişik durumun Türkiye komünist hareketinin üzerinde kalıcı bir sorun olarak varlığını koruduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
1923 Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ile 1917 Devrimi arasında sıkışan komünist hareket
“Ve bu yüzden hala bizimle birlik olmayan, bazı hallerde de Türkiye örneğinde olduğu gibi bize karşı olan grupları sabırla destekliyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi Yoldaşlar, Sovyet Hükümeti, Kemal Paşa’dan desteğini esirgemiyor. Onun yönettiği hareketin bir komünist hareketi olmadığını unutmuyoruz; onu biliyoruz.”8
Bu satırlar TKP’nin başında Demoklesin kılıcı gibi sallanan bir sıkışmanın basit bir tarifi olarak görülmeli. Sovyetler açısından durumun belli bir basitlik içerdiği kabul edilmeli; bir yandan Anadolu’daki Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne destek verirken, diğer yandan komünist örgütlenmenin de önünün açılması gerektiğini düşünmeleri Rus komünistleri açısından sıkıntılı bir durum olmasa gerek.
Ancak mesele Türkiye’de komünist bir partinin inşasına girecek olan TKP kadroları açısındanbu kadar basit ele alınamaz. Komintern politikalarına uyum, Sovyet Rusya ile dayanışma, Ekim Devrimi’ni koruma ile Bolşevik iktidarın desteklediği bir iktidara karşı bir mücadele örülmesi. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi komünist hareketin karşı karşıya kaldığı tasfiye de cabası olarak görülmeli. Busorun dönemin TKP’sinin sorunu olmanın ötesine geçen çok boyutlu bir sorun olarak güncelliğini hep korumuştur. Sovyetler Birliği’nin savunulması ile Sovyet dış politikasının ihtiyaçları, dünyada birçok örneği olduğu gibi bir dizi ülkenin komünist partisinin ülke içinde devrimci çıkışlarının üzerinde ağır bir yük olarak hep durmuştur. Bu anlamıyla, TKP’nin örgütlenmesinde üstüne binen ağır yüklerden birisi de 1917 Ekim Devrimi’nin çıkarları ve bunun doğrudan uzantılarından birisi olan 1923 Cumhuriyet’inin Sovyetler tarafından desteklenmesi ile yine 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin partiye yüklediği misyon arasındaki çelişkidir.
Belge
3 Temmuz 1920’de yayınlanan
Doğu Halkları Kurultayı Çağrısı9
İran, Ermenistan ve Türkiye’nin boyunduruk altındaki halkkitlelerine
Komünist Enternasyonal’in Yürütme Kurulu, 15 Ağustos 1920’de Bakü’de İran, Ermenistan ve Türkiye işçi ve köylülerinden bir kongre topluyor.
Komünist Enternasyonal nedir? Komünist Enternasyonal Rusya, Polonya, Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika’nın devrimci emekçi kitlelerinin bir örgütüdür; bu kitleler, Dünya Savaşı’nın gümbürtüleriyle uyanmış ve açlıktan ötürü başkaldırmışlardır; artık zenginler için değil, yalnız kendileri için çalışacaklar ve tüfeklerini, acı çeken yoksul kardeşlerine doğrultmayacaklar, yalnız yırtıcı hayvanlara karşı kendilerini savunmak için kullanacaklardır. Bu emekçi kitleleri, kendi güçlerinin birliğe ve örgüte dayandığını, tek zafer güvencelerinin orada olduğunu anlıyorlar. Geçen yıl kendileri için gerekli örgütü, Üçüncü Enternasyonal’i kurdular. Kapitalist hükümetlerin bütün baskı ve kovuşturmalarına karşın, bu enternasyonal varoluşundan beri bir buçuk yılda, özgürlüğe erişmek isteyen bütün dünyadaki devrimci işçi ve köylülerin ruhu oldu.
Öyleyse, Komünist Enternasyonal şimdi niçin İran, Ermenistan ve Türkiye’nin işçi ve köylülerini bir kongreye çağırıyor? Onlara sunacak nesi var ve onlardan ne istiyor? Avrupa ve Amerika’nın sermayeye karşı mücadele eden işçi ve köylüleri yüzlerini size dönüyorlar, çünkü siz de dünya kapitalizminin boyunduruğu altında inliyorsunuz ve siz de bu evrensel haydutlara karşı savaşmak zorundasınız; çünkü sizin Avrupa ve Amerika işçi ve köylüleriyle bağlaşmanız, dünya kapitalizminin çöküşünü hızlandıracak ve bütün dünyada işçi ve köylülerin özgürlüğünügüvenceleyecektir.
İran’ın köylü ve işçileri! Tahran’daki Kaçar Hükümeti ve uşakları -yerel Hanlar- sizi yüzyıllardır soymuş ve sömürmüşlerdir. Tahran Hükümetinin uyduları toprağı kendilerine almışlar ve diledikleri gibi kullanmışlardır. Size kendi keyiflerine göre vergiler koymuşlar, memleketimizin iliğini kemiğini emip kurutarak yoksul düşürmüşlerdir. İran’ı iki milyon sterlin karşılığında İngiliz kapitalistlerine sattılar; sizi geçmiştekinden daha çok ezecek ve sizden Hanlarla Tahran Hükümeti’nin çıkarları için daha fazla vergi alacak bir ordu örgütleyecekler. Güney İran’ın zengin petrol kuyularını İngiltere’ye satmakla, ülkenizin yağma edilmesini artırdılar.
Mezopotamya (Irak) Köylüleri! İngilizler sizin ülkenizin bağımsızlığını ilan etti; ama 80.000 İngiliz askeri hala topraklarınızda; sizi soyuyor, öldürüyor ve karılarınızın ırzına geçiyor.
Anadolu Köylüleri! İngiliz, İtalyan ve Fransız Hükümetleri toplarını İstanbul’a çevirdi; Sultan’ı tutsak etti; altı yıldır süren savaş yüzünden zaten yoksul düşmüş olan Türk halkını daha da rahat soymak için Türkiye’nin maliyesinin yabancı bankerlere verilmesini ve katıksız Türk topraklarının bölünmesini ona zorla kabul ettirdi. Ereğli kömür madenlerini ve limanlarınızı işgal ettiler; kendi askerlerini memleketinize çıkardılar; tarlalarınızı çiğnediler; barışçı Türk köylüsüne yabancı gelen yasalarını zorladılar; sizi yük hayvanlarına çevirdiler. Beylerinizden ve efendilerinizden bazıları sizi yabancı kapitalistlere sattı; bazıları da sizi yabancı istilasına karşı döğüşmeye çağırdı ama bunlar da, iktidarı kendi elinize almanıza izin vermelidir, Sultan’ın çeşitli asalaklara bağışladığı, oysa sizin kendiniz için ekip biçebileceğiniz tarla ve toprakları size kullandırmadılar. Yarın da, yabancı kapitalistler sizi ezen zorbalarla daha yumuşak barış şartları üstünde anlaşınca, tıpkı düşman askerlerinin işgali altındaki bölgelerde toprak sahiplerinin ve eski hükümet memurlarınızın yaptığı gibi, şimdiki önderleriniz de bundan yararlanarak size yeni zincirler vuracak.
Ermenistan’ın köylü ve işçileri! Yıllardır, Kürtlerin Ermenileri uğrattığı kıyımlardan söz eden, sizi Sultan’a karşı savaşmaya çağıran ve bu mücadelenizde kendileri için yeni karlar çıkaran yabancı kapitalistlere kurban edildiniz. Savaş sırasında size bağımsızlık vaat etmekle kalmadılar, öğretmenlerinizi, papazlarınızı, tüccarlarınızı Türk köylülerine ait olan toprakları almaya kışkırttılar; onların amacı, kendilerine çıkar sağlayabilmek için Türk ve Ermeni halkları arasındaki mücadelenin sürüp gitmesidir. Bu dalaşmalar devam ettiği sürece, yabancı kapitalistler Türkiye’yi Ermeni ayaklanmasıyla, Ermenistan’ı da Kürt kıyımlarıyla korkutarak kendilerine tatlı karlar toplayacaklar.
Suriye ve Arabistan’ın köylüleri! İngiliz ve Fransızlar size bağımsızlık vaat ettiler, şimdi ülkeleriniz onların işgali altında. Size kendi yasalarını zorluyorlar. Türk sultanından ve onun hükümetinden özgürlüğünüzü kazandınız ama Paris ve Londra hükümetlerinin kölesi oldunuz –bunların Sultan’ın hükümetinden bir tek farkı var: Sizi pençeleri altında daha sıkı tutuyor ve daha büyük bir etkinlikle soyuyorlar.
Siz kendiniz bütün bunları pek güzel biliyorsunuz. İran köylü ve işçileri hain Tahran Hükümetine karşı ayaklandı. Mezopotamya köylüleri İngiliz işgal kuvvetlerine karşı başkaldırmakta; İngiliz basını, ordularının Bağdat yakınlarında ayaklananlara karşı çarpışırken verdiği kayıpları yazıyor.
Anadolu köylüleri! Yabancı istilacılarla dövüşmek için, Kemal Paşa’nın bayrağı altında toplanmaya ısrarla çağrıldınız. Ama biz sizin, Paşalar Antanta’nın yırtıcı hayvanlarıyla barış yaparlarsa mücadelenize devam edebilmek üzere, kendi halk partinizi, kendi köylü partinizi kurmaya çalıştığınızı da biliyoruz.
Suriye’de düzeni sağlama girişimleri başarısızlığa uğradı ve siz, Antanta’nın türlü vaatlerine rağmen, pençesinin altında daha sıkı durmanız için açlıktan ölmeye terkedilen Ermeni köylüleri, siz de Antanta kapitalistlerinden kurtuluş beklemenin anlamsızlığını gitgide daha çok anlıyorsunuz. Taşnaksutyun partinizin burjuva hükümeti, Antanta’nın bu uşağı bile yardım ve barış sağlamak için Rusya’nın işçi-köylü hükümetine avuç açmak zorunda kaldı.
Şimdi artık ne yapmak gerektiğini anlamaya başladığınızı görüyoruz. Onun için, Avrupa proletaryasının temsilcileri sıfatıyla ve mücadelemizde edindiğimiz büyük deneyimlerden yararlanarak, kurtuluş davanıza yardım etmek amacıyla size yöneliyoruz. Şunu söylüyoruz: Avrupa-Amerika kapitalistlerinin sizi silah gücüyle ezebilecekleri zaman geçmiştir ve bir daha geri gelmeyecektir. Bütün Avrupa’da, bütün Amerika’da işçiler başkaldırdı. Kapitalistlere karşı elde silah ayaklanıyor ve onlarla kanlı bir çarpışmaya giriyorlar.
Dünya proletaryası henüz galip gelmiş olmamakla birlikte, yine de kapitalistler artık halkın kanını diledikleri gibi kullanabilecek durumda değiller. İki buçuk yıldır Rus Devrimi bütün dünyaya karşı savaştı. Fransız, İngiliz, Amerikan kapitalistleri Rus işçi ve köylüsünü yenmek, boyunlarına ilmeği geçirmek ve onları kendilerine köle etmek için her yolu denedi, silaha zorladılar, açlığa mahkûm ettiler. Başaramadılar. Rus işçi ve köylüleri kendi iktidarlarını azimle savundu. Kendilerine bir ordu kurdu; bu ordu Antanta kapitalistlerinin gerici kuvvetlerini toz etti.
Yakın Doğu’nun işçi ve köylüleri! Siz de eğer örgütlenir ve kendi işçi-köylü hükümetinizi kurarsanız, silahlanır ve Rus işçi-köylü ordusuyla birleşirseniz, İngiliz, Fransız ve Amerikan kapitalistlerini yenersiniz, zalimlerden kurtulur, özgürlüğünüzü kazanırsınız. Özgür bir dünyanın emekçileri cumhuriyeti yaratabilir ve kendi toprağınızın zenginliklerinden yalnız kendi çıkarlarınız ve bütün öteki emekçi halkların çıkarları için yararlanabilirsiniz, onlar da size gereken ürünleri verir ve sevinçle sizin yardımınıza koşarlar. İşte Kurultay’da sizlerle bütün bunları konuşmak istiyoruz.
Komünist Enternasyonal’in Yürütme Kurulu ve İngiltere, Fransa, Amerika, Almanya ve İtalya işçilerinin temsilcileri, ortak düşmana karşı mücadelenizde Avrupa proletaryasının sizinle çaba birliği yapmasını tartışmak için Bakü’ye gidecekler.
Sizler de, 1 Eylül’de olabildiğince kalabalık bir biçimde Bakü’ye varmak için elinizden gelen hiçbir gayreti esirgemeyin. Kutsal yerlere erişmek için az mı çöller aştınız. Şimdi de, başkalarıyla buluşmak ve kölelik zincirlerinden en iyi nasıl kurtulabileceğiniz konusunda anlaşmak için, dağlar, nehirler, ormanlar ve çöller aşın, hepimiz kardeşçe bir bağlaşma içinde birleşelim, eşit ve özgür yaşamımıza başlayalım.
Herkesten önce Yakın Doğu’nun işçi ve köylülerine sesleniyoruz. Fakat delegeler arasında, daha uzaklarda yaşayan baskı altındaki halk kitlelerinin temsilcilerini de görmekte sevinç duyacağız – örneğin, Sovyet Rusya’yla bir arada özgür olarak gelişen Müslüman halkları gibi, Hindistan’ın temsilcileri de Kurultay’a gelsin.
Binlerce Türk, Ermeni ve İranlı işçi, Yakın Doğu’yu özgür kılmak amacıyla 1 Eylül’de Bakü’de barış içinde toplanacak.
Kurultay, Avrupa’daki, Amerika’daki ve kendi ülkenizdeki düşmanlarınıza, sizin kölelik zamanının artık geride kaldığını, ayaklandığınızı ve kazanacağınızı söylesin.
Bu Kurultay, bütün dünya işçilerine, sizin kendi haklarınızı savunduğunuzu, şu anda her türlü adaletsizliğe ve yağmacılığa karşı çarpışan güçlü devrim ordusuna sizin de katıldığınızı söylesin.
Kurultayınız dünyadaki milyonlarca köle halka güçve inanç versin; onları kendi kuvvetlerine güvendirsin; son başarı ve kurtuluş gününün gelmesini çabuklaştırsın.
Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu
Başkan: G. Zinovyev
Sekreter: K. Radek
Britanya Sosyalist Partisi adına: W. Maclean, TomQuelch
Britanya İşyeri Kurulları adına: J. Tanner, J. T. Murphy
Komünist Enternasyonal Kongresi’ne gelen Fransız delegasyonu adına: Rosmer, K. Delainer, J. Sadoul
Komünist Enternasyonal Kongresi’ne gelen İtalyan delegasyonu adına: J. Serrati, V. Vachirka, N. Bombacci, A. Graziadei
Amerikan Komünist Partisi adına: L. Fraina, A. Stoklinsky
Amerikan Komünist İşçi Partisi adına: A. Bilan
İspanyol İşçi Federasyonu adına: A. Pestaca
Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi adına: N. Buharin, V. Voroski, Balabanoff, C. Klinger
Rusya Sendikalar Birliği Merkez Kurulu adına: A. Lozovski
Polonya Komünist Partisi adına: J. Marchlewski (Karski)
Bulgaristan Komünist Partisi ve Balkan Komünist Federasyonu adına: N. Şablin
Avusturya Komünist Partisi adına: Reisler
Macaristan Komünist Partisi adına: Rakoshi, Rudniansky
Hollanda Komünist Partisi adına: D. J. Wijnkoop
Dipnotlar ve Kaynak
- Foster, W. Z. (2011), Üç Enternasyonal’in tarihi, Yazılama Yayınevi, s. 283.
- A. g. y., s. 53, (Zinovyev’in konuşmasından)
- A. g. y., s. 291.
- A. g. y., s. 47, (Zinovyev’in konuşmasından)
- A. g. y., s. 48, (Zinovyev’in konuşmasından)
- A. g. y., s. 128-129.
- A. g. y., s. 51, (Zinovyev’in konuşmasından)
- A. g. y., s. 49, (Zinovyev’in konuşmasından)
- Pravda (3 Temmuz 1920), No.144, s.1. Bu çağrı’nın Almancası, Viyana’da yayınlanan Der Kommmunismus’ta çıkmıştır: (10 Ağustos 1920), No.30-31, s.1077-1080. Almanca metnin altında, “Moskova, 29 Haziran 1920” tarihi vardır. (Birinci Doğu Halkları Kurultayı, Bakü 1920 Belgeleri, Koral Yayınları, İkinci Baskı, Nisan 1980, Sayfa 261)