Gelenek Sayı 38

FATMA HİKMET İŞMEN MARKSİST ARAŞTIRMALARI DESTEKLEME ÖDÜLÜ

Bu ödül, kuramsal bir konuyu ya da toplumsal bir sorunu marksist açıdan inceleyen özgün araştırmalara verilecektir.Ödül 6.000.000 (altı milyon) liradır. Seçiciler Kurulu’nun değerlendirmesine göre, bu para tek kişiye verilebileceği gibi Kurul’un belirlediği oranlarda en çok üç kişi arasında da paylaştırılabilir.Araştırmalar, çift aralıklı en az 30 (otuz) daktilo sayfası uzunluğunda olmalıdır.Son teslim tarihi, 7 Eylül 1992 günüdür. Sonuçlar 7 Kasım 1992 günü açıklanacaktır.Yayım ve telif hakları araştırma sahibinde kalacaktır.Seçiciler Kurulu: Sadun Aren, Korkut Boratav, Cem Eroğul, Haluk Gerger, Alpaslan Işıklı, Kenan Somer. 

SBP PROGRAMI NE KADAR MARKSİST?

Birisi çıkıp şunları söyleyebilir: "Dünya ve Türkiye bir geçiş dönemini yaşamaktadır. Çok farklı bir tarihselliğin, farklı dinamikleri etkisiyle de olsa bir geçiş sürecinde Türkiye, modern dünyanın yaşadığı dönüşüme eklemlenebilir. Dahası yalnızca eklemlenmekle kalmaz, kendi tarihini / tarihselliğini geride bırakacak bir sıçrayışla süreçler özdeş kılınabilir. Bugünün dünyasında bu şans doğmuştur. Bu süreçte fikirlerin önemi artmıştır; daha doğrusu belirleyici önemdedir. Önemli olan çağdaş değişim ve dönüşümlerin herşeyden önce bu düzeyde yakalanabilmesidir. Özetle önce kafaları değiştirmek gerekir..."Sanırım yeni birşey söylemiş olmaz. Tarihin herhangi bir döneminde sıradan bir liberalin günlük gazetelere bakarken aklından geçebilecek düşüncelerdir bunlar.Yukarıdaki türden bir akıl yürütmenin iki politik uzantısı olabilir....

YENİ BİR LİKİDASYONA KARŞI NELER YAPILABİLİR?

Ortada bir mücadele ve çözüm kararlılığı olduğu sürece, Türkiye sosyalist hareketinin sorunlarının hiç çekinmeden deşilmesi kimseyi ürkütmemelidir. Zaman zaman kulağa acı da gelse, böyle bir gerçekçiliğe ihtiyacımız var. Artık önemli bir dönemece gelindi. Bundan böyle hareketin sürükleyiciliğini, değişik sol kuşakların yeni motivasyonlarla belirlenen birliktelikleri yapacaktır. Bu, yeniden belirlenen kararlılıkların yalın, zaman zaman da acımasız gerçeklikler karşısında sınanması demektir. Buna hazır mıyız? Unutmayalım, bu sınamada bizi çok ilginç bazı tuzaklar bekliyor. Türkiye solu büyük bir sağa kayış yaşadı. Bu korkunç erozyon yüzünden insanların, akılları karşısında duygularına gereğinden çok ağırlık tanımaları mümkündür. O halde Türkiye solu, reformizm karşısında kararlı tutumunu, devrimciliğin bazı...

OKURLARLA

Son kitabımızdan bu yana Türkiye kapitalizminin defteri kabarmayı sürdürdü. Kimilerine göre Demirel'in kadersizliği Kozlu grizu patlamasında Erzincan depreminde kana bulanan Nevroz kutlamalarında bir kez daha tecelli ediyor (!) Zonguldak madencisinin üretim durmasın diye yeni bir özelleştirme gürültüsüne ortam olsun diye ölüme terkedilmesinin, ocağa gömülmesinin Türkiye kapitalizminden başka sorumlusu var mı?  Bir kentin bir kaç on yılda bir neredeyse yarı yarıya yok olup yeniden inşa edilmesi bir önceki inşaata yatırım yapmış sermayeden başka kime kâr sağlıyor Kürt katliamından ordunun, korucunun, polisin yanısıra, ve en az bunlar kadar, burjuva basını, siyasi partileri ve düzenin diğer güçleri sorumlu değil mi?Gelenek'in teknik hazırlıklarının tamamlanmak...

LENİN’İN DÜŞÜNCESİ

1980 yılında bütün dünyada Lenin'in doğumunun 110. yılı kutlanmıştı. Dönem, reel sosyalizmin prestij erozyonunun başlamadığı bir dönemdi. Dünyada en çok okunan yazar olması yeryüzünde sınıf mücadelesinin adının anıldığı her yere içkin olması, Vladimir İlyiç'in "devletli" konumunu ortadan kaldırmıyordu. Öyle ya, Lenin düşüncesi arkasındaki koskoca bürokratik mekanizma, tabular ve zorlamalarla ayakta kalmıştı...Marksizm içi tartışmalarda birkaç yürekli Batılı aydın dışında bu duyguları ifade eden pek çıkmamıştı. Ancak ne zamanki, Lenin "içerden" terkedilmeye başlandı, bütün dünyada medeni cesareti olanlar arttı. Beklenti şuydu; reel sosyalizmin çöküşü, yalnızca sosyalizmin kendi ilkelerine yabancılaştığı bir süreci bitirmekle kalmayacak, iyi niyetle de olsa bu yabancılaşmaya temel oluşturan leninizmi...

KİMLİKSİZ DÜNYADA TÜRKİYE

Son bir kaç aydır, Türkiye iç ve dış politika açısından hareketli günler yaşadı. Hükümet değişikliğinin peşi sıra, etkisi şu günlerde dağılmaya başlayan bir demokrasi narkozu verildi. Aynı günlerde Ankara'da hızlı bir yabancı heyet trafiğine tanık olduk. Özellikle Kafkas cumhuriyetlerinden ve Balkan ülkelerinden gelen bu heyetlerden biriyle imzalanan bir işbirliği ve dostluk anlaşmasının mürekkebi kurumadan, bir diğeriyle iyi komşuluk ve iyi geçinme anlaşması imzalanıveriyordu.Neler oluyor? Türkiye, yeni bir yönelimin içine mi giriyor? Türkiye burjuvazisi, değişen dünyada bu kez trenin arkasından bakakalmamaya kararlı olduğu izlenimini sergiliyordu. Bu yazıda irdelemeye çalışacağım konu, Türkiye'nin dış politikasındaki yeni olasılıklar ve yeni ufuklar ve bu ufukların...

Sayıdaki Yazarlar

    Hoşgeldiniz!

    Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

    Kayıt Ol!

    Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

    *Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

    Şifrenizi geri alın

    Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

    Oluştur