Seksenli yılların ikinci yarısında solun hareketlilik ivmesi yukarı doğru yükselirken, bu yükselişin karşılık geldiği alanlardan birisi de üniversiteler olmuştu. Özellikle, bu hareketliliğin örgütsel karşılığı olan öğrenci derneklerinin Türkiye genelinde bir yaygınlığa ulaşması ye merkezi öğrenci eylemleri bir önceki dönemden devralınmış "öğrenci hareketi" kavramını sokuyordu. Her şey eskisi gibi olacaktı; anti-emperyalist, anti-faşist kitlesel bir öğrenci hareketi, onun dinamizminin sola getireceği canlılık vb. Ancak tüm bu beklentiler ve iyimserlik gün geçtikçe bir hayal kırıklığına dönüşmeye başladı. Bugünse Türkiye sosyalist hareketinde hiç kimse ağzına bu beklentileri, kitlesel bir öğrenci hareketi lafzını almıyor. Uzunca bir dönem kendiliğinden bir devrimcilik, doğal bir aydın olma vasfı,...
Türkiye'de burjuva siyasetinden memnun kimse bulunmuyor. Siyasette bir nitelik kaybının bulunduğu, siyasetçilerin ve meclis başta olmak üzere siyasal kurumların ciddi bir saygınlık kaybına uğramış olması birinci ve daha genel bir eleştiri noktası. İkinci bir eleştiri konusunu ise, koalisyon hükümetinin özellikle ekonomideki politikasızlığı, daha doğru bir ifadeyle programsızlığı oluşturuyor. Sözkonusu iki temel eleştirinin sahipleri arasında bizzat burjuvazinin kendisi ağırlıklı bir yere sahip.Her iki eleştirinin de son derece somut olgulara işaret ettiği açık. Bu olguların ve daha genel olarak burjuva siyasetindeki tıkanma göstergelerinin arkaplanında ise iki temel yapısal neden bulunuyor: depolitizasyon belirlenimli siyasal üstyapının kendisi ve Türkiye kapitalizminin karşı karşıya bulunduğu özgül...
Türkiye'de, hiçbir zaman tam olarak yaşanamadığından olsa gerek, "aydınlanma" kavramı gündeme sık sık giriyor. En son, kemalizmi yeniden canlandırdığı düşünülen Uğur Mumcu olayı, bu kavramın bazılarınca yeniden öne çıkarılmasına yol açtı. Diğer yandan, bir süredir doğuda yaşanan bir "Kürt aydınlanması"ndan söz ediliyor.Öncelikle yukarıda sözü edilen her iki alanın da bir aydınlanma dinamizmi içermekten son derece uzak olduğunu saptamak gerekiyor. Aydınlanma düşüncesi ile arasında her zaman ciddi bir mesafe bulunan kemalizmin, Türkiye'de bir kez daha ilerici düşüncenin eksenini oluşturma şansı bulunmamaktadır. Bunun üzerinde aşağıda da durulacak. Diğer taraftan, 20. yüzyılın sonlarına gelinirken, tek başına ulusal motiflerden yola çıkan bir dinamiğin, aynı...
Okurlarımızla bir kez daha gecikerek buluşmanın burukluğuyla; merhaba...Gelenek kendi gündemini Türkiye'de sosyalist iktidarı hedefleyen bir partiyi Sosyalist Türkiye Partisi'ni hesaba katmayarak belirleyemez. Tam tersine bundan böyle teorik-siyasal misyonlarımızın ayrılmaz bir parçası olacaktır STP...Dünya Armağan böyle bir kesitte Gelenek'in işlevleri konusuna değiniyor. Gelenek'in belli bir nitelik ve yaratıcılık konusundaki titizliğinden kesinlikle vazgeçmeyeceğini vurgulayan arkadaşımız bu iddianın da pratikte kanıtlanacağını söylüyor.Marksist düşüncenin sosyalist hareketin siyasallaşma süreçleri ile olan ilişkisi ve gerginlik noktaları üzerinde duran Çulhaoğlu'nun çalışmasının büyük bir ilgi uyandıracağını düşünüyoruz. STP Siyasi Büro üyesi yoldaşımızın bu yazısı önceki yazılarla belli bir bütünlük oluşturmakta.Stalin... Cemal Hekimoğlu geçtiğimiz ay 40. ölüm yıldönümünde anılan...
Ocak ayında Türkiye'de halk şaşkın bir pazar yaşadı. "Faili meçhul" kurşunlar Turan Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy'dan sonra bu kez de Uğur Mumcu'yu seçmişti. Hedefin, pek çok kişi tarafından tanınan bir isim olması, doğal olarak etkisini arttırıyordu. Yıllardır pek çok şeye alışkın insanlar, bu eksikliğe de pekala alışabilirdi. Ama cinayeti izleyen günlerde gelişmeler farklı seyretti.Basın ve TV'de olay şimdiye kadar pek az rastlanan bir yoğunlukta gündeme getirildi. Sadece haber olarak üzerinde durmanın ötesinde kitleler bu olaya sahip çıkmaya çağırıldı. Kamuoyu yaratmak için devlet tüm araçlarını seferber etmeye karar vermişti. İlk günden itibaren düzenlenen gösterilere çağrı TV, radyo basın aracılığı ile...
"Reel sosyalizm"in çözülüşünün "keyfini çıkarma" dönemi olacağı umulan Yeni Dünya Düzeni ilginç bir şekilde, kimseyi rahata erdiremedi. Ortaya çıkan durum, düzenden çok, düzensizlik ve belirsizlik sözcükleriyle anlatılabilir.Bu pek de öyle sürpriz bir sonuç değil. Yeni Dünya Düzeni, kapitalizmin yaşadığı başlangıcı 1970'lere uzatılabilecek en uzun kriz dalgasının içine doğdu. Ve kazanılan siyasal zafer kapitalizmin üzerine bir yük olarak bindi."Atını döven kovboy" filmini CNN aracılığıyla bütün dünya seyretti iş yapan bu filmin ardından kimse -kuşku duymasın- ikincisi geliyor; "Atın intikamı". Pek yakında. “Sosyalizm sonrası Sosyalizmsiz Yeni Dünya Düzeni” meraklılarına duyurulur.BÜYÜK TÜRKİYETürkiye için "büyük devlet" düşü yeni değildir; ne de olsa "düşmüş" bir...
Türkiye Burjuvazisi iki yönlü bir hareketlilik içinde. Bir yandan iktidarda olmanın sorunlarını çözüyor, diğer yandan kendine daha uzun süre yarayabilecek bir "vizyon" hazırlıyor. Bu dayanıklı vizyon, burjuvazinin varoluşunu meşrulaştırmak ve düzenin devamını tesis için zorunlu. 12 Eylül dönemi, Türkiye Burjuvazisi tarafından çok daha uzun süreli ve çok daha kalıcı bir çözüm olarak tasarlanmıştı. Bunun böyle olmadığının, olamayacağının ortaya çıkması ile burjuvazinin önünde iki seçenek kalıyordu. Birincisi 10 yıllık periyotlardaki riskli askeri darbelere, düzeni elden kaçırma pahasına devam etmek, ikincisi bütün güç ve kanallardan, reformizm ve uzlaşma üretip, normları düşük bir noktada da olsa, "toplumsal uzlaşma"yı sağlamaya çalışmak. Bu ikinci seçeneği...
Birinci bölümü 40. sayıda yer alan yazımın ikinci bölümünde birincisinden farklı olarak, panoramik bir çerçeve sunmaktan ziyade işçi sınıfı ve burjuvazi karşılaşmasının gerçekleştiği mekanların ara başlıklar olarak sunulması tercih edilmiştir. Tartışmanın bu bölümüne 12 Eylül döneminden başlanarak devam edilecek, ancak kronolojik bir sıra izlenmeyecektir.GENEL BİR DEĞERLENDİRME12 Eylül, toplumun bütün kesimlerimde olduğu gibi burjuvazi cephesinde de önemli farklılaşmaları beraberinde getirdi. Sözkonusu farklılaşma, sermayenin kendi iç cephesindeki bir farklılaşmadan çok, bütünsel sınıfsal çıkarlarına dair olası iç ayrışmaları örten bir konsolidasyonun eşlik ettiği, sınıf bilincindeki bir gelişme olarak algılanmalıdır. Kapitalizmin gelişiminin eşitsizliği ve bu eşitsizliğin siyasal üstyapıya yansımasının bir sonucu olarak Türkiye burjuvazisi,...
Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com
Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe