Gelenek Sayı 64

DÜZEN YENİDEN YAPILANIRKEN SOLDA DURUM

Sosyalist devrimci mücadelede stratejik hesaplar temel olarak hangi tarihsel kesit üzerine kurulur? Bu soru son derece önemlidir ve "devrim-karşı devrim" sıkışmasını ortaya çıkaran konjonktürlere özel ve belirleyici bir yer vermeyen hiçbir strateji devrimci olamaz. Komünistlerin "devrimci kriz"ler dışındaki siyasal açılım ve hazırlıklarının tali veya ikincil duruma düşmesini hiç de gerektirmeyen bu yaklaşım, sözü edilen "evrimci dönemleri" krize yontar, ona bağlar ve devrimci siyasetin kopuş-süreklilik diyalektiğine sadık kalır. Devrim ve karşı devrim... Türkiye böyle bir uğrakta değil. Türkiyenin böyle bir uğrağa yönelmediğini, 1996'dan beri üstüne basa basa vurguladık. Restorasyon adını verdiğimiz sürecin devrim-karşı devrim sarmalında yıpranan Türkiye kapitalizmine bir soluk aldırma...

SOSYALİST DEVRİM VE YURTSEVERLİK

Türkiye sosyalist devrimini düşünüyoruz. Ülkemizi sosyalist devrimin yapılabileceği bir zemin haline nasıl taşıyacağız? İşçi sınıfımızı bu devrimin öncü toplumsal gücü olma yeteneğine nasıl kavuşturacağız?Kuşkusuz bu sorularla Türkiye komünist hareketinin aydınlanmacı, kamucu yurtsever/bağımsızlıkçı ve enternasyonalist kimliği birbirleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlantıya dair kafalarını zerre kadar çalıştırmayanların, komünist hareketin aydınlanmacılığını 28 Şubat ile bağlantılandırma, kamuculuğu kapitalizmin evrimiyle demode olmuş burjuva devletçiliğine, bağımsızlıkçılığı bir o kadar çağ dışı kalmış otarşi milliyetçiliğine yorma çabalarını sorun etmemekten yanayım. Eğer solu ileriye taşıyacak akıl yürütme ve polemiklerin, solun içerisinden türeyebileceğine dair en küçük bir beklentim olsaydı, bu yazıyı, böylesi bir eksene çekerdim.Hayır... Türkiye solunda bugün iki...

DEVRİM STRATEJİSİNDE AVRUPA BİRLİĞİ

Güncelin baskısı her zaman komünistleri üzecek değil ya... Bu kez güncel liberal solcularımız üzerinde sıkı bir markaj uyguluyor, onlara nefes aldırmıyor. Emperyalizm ve emperyalist örgütlenmeleri merkeze koyan bir Gelenek çıkarmaya karar verdikten kısa bir süre sonra hiçbir teorik çalışmanın, hiçbir marksist analizin elde edemeyeceği kadar kesin bir sonuç, bizzat Türkiye kapitalizminin emperyalist dünya içerisindeki serüveninde karşımıza çıkıverdi. Liberal solcumuzun “canım siz de AB ile IMF’i birbirine karıştırmaktasınız” diye dalga geçercesine önümüze sürdüğü “Avrupalı emperyalistlerle Avrupa Birliği bir ve aynı şey değil” safsatası bu sonuçla birlikte bir anda buharlaştı. Top çevirmek için doldurulmuş sayfalar, yuvarlatılmış kavramlar bir kenara itilmiş oldu ve...

SOSYALİZM MÜCADELESİ VE BAĞIMSIZLIK

“Bağımsızlık ve Sosyalizm Mücadelesi” diye bir başlık koymuştum. İki nedenle değiştirdim: Birincisi, sözdiziminden kaynaklanabilecek bir karışıklıkla ilgili. Mücadelenin “bağımsızlık ve sosyalizm” için verileceği ya da verilmekte olduğu anlaşılabilir. İlk bakışla sınırlı kalsa bile, böyle bir anlam karışıklığına yol açmamak gerekir. Bizim ülkemizin geçmişinde böyle bir dönem olmuştur, uzunca bir dönem. Mücadelenin hedefini anlatan bu iki sözcüğe bir üçüncüsü, “demokrasi” de eklenmiş ve bunlar için, mücadele edildiği söylenmiştir. Daha doğrusu, bu noktada ciddi bir ayrışma yaşanmış ve “bağımsızlık ve demokrasi” için mücadele edileceğini, burada kazanılacak kalıcı başarıdan, başka bir anlatımla, bu hedeflerin eksiksiz ya da hemen hemen eksiksiz biçimde gerçekleştirilmesinden sonra,...

YAZILDIĞI DÖNEMDE OLDUĞUNDAN DAHA GÜNCEL BİR ÇALIŞMA: LENİN’İN “EMPERYALİZM”İ

“Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” altbaşlıklı “Emperyalizm”in bir broşür çalışması olduğu ihmal edildiğinde, iki farklı yanlışa düşülebiliyor.Birincisi, emperyalizmi yalnızca Lenin’in ‘Emperyalizm’inde yer alan formülasyonlarla kavramaya ve açıklamaya çalışanların başarısızlığa uğraması kaçınılmaz. Örneğin, Emperyalizm’den hareketle “mali sermaye” ya da aynı anlama gelmek üzere “finans kapital”i emperyalizme ilişkin her tür tartışmanın merkezine yerleştirmeye çalışanların, ya da yine Emperyalizm’e dayanarak kapitalizmin 20. yüzyılın başından beri bir “genel bunalım”ın içinde olduğunu iddia edenlerin, İkinci Dünya Savaşı ile ‘70’li yıllar arasında yaşananları anlaması olanaksız.Lenin’in ‘Emperyalizm’inin aslında hiçbir özgün katkı içermeyen ve bütünlükten yoksun bir çalışma olduğunu kanıtlama çabasına girişenler, anlamsız bir işe soyunmuş oluyor. Emperyalizm bir...

AVRUPA BİRLİKÇİ LİBERALİZM VE SOLDA REFORMİST DALGA

Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne aday üyelik statüsünün “kazanılması”yla, Türkiye siyasetinin yeni bir evreye girişi de resmileşmiş, uluslararası belgelere yansımış, kayıt altına alınmıştır. Bu evrenin merkezinde AB bulunmaktadır. Bu evrede solun siyasal alana müdahale olanakları doğmuştur; ayrıca, bu evrenin solu şekillendirebilme potansiyeli mevcuttur.Bu çalışmada; yukarda sıralanan öncüllerden yola çıkarak, kabaca “AB tartışmaları” olarak genellenebilecek bir sürecin Türkiye solu ve Kürt hareketine olan etkileri; bu etkinin oluştuğu, açığa çıktığı işleyiş açıklanacaktır.Tarihsel arkaplan Modern zamanlar söz konusu olduğunda, Avrupa-Türkiye ilişkileri, Türkiye’nin siyasal atmosferi üzerinde, Avrupa’nın emperyalist hiyerarşi içindeki konumuna bağlı olarak ağırlık kazanmış, kaybetmiş; ama daima etkin olmuştur.Gerileme ve çöküş dönemlerinde Osmanlı üzerinde...

NAZIM VESİLESİYLE

Nazım Hikmet’in vatandaşlığının kendisine iade edilmesi için 500 bin imza topladık. Okur kampanyanın seyrini biliyor olmalı. “(Komünist) Nazım’a Vatandaşlık” kampanyası, iki boyutlu olarak sürdürüldü desek yerinde olur. Birinci boyutu, Nazım’ı ve mücadelesini mümkün olduğunca geniş kitleler nezdinde canlandırmak ve meşrulaştırmaktır. 500 bin imza her şey bir yana bu hedefe denk düşüyor. Bu 500 bin imzanın içinde “böyle bir adamı harcadılar, yazıklar olsun” diyenin de olabilmesi, kampanyanın bu boyutu açısından bakıldığında bir eksiklik değil bir başarıdır. Böyle düşünerek kampanya masalarına yaklaşan, kendisine söylenenleri “büyük şair adam, Türkiye’nin en büyük şairi” ön fikri ile değerlendiren kişiler, Nazım’ın mücadelesini Türk halkına sevdirme çabamızın...

KOMÜNİST ENTERNASYONALİN 80. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ ÜZERİNE GÜNCEL ALEKA PAPARİGA (YUNANİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ MERKEZ KOMİTE GENEL SEKRETERİ)

Üçüncü Enternasyonal’in (Komünist Enternasyonal) 1919’da kuruluşu ve bunu izleyen faaliyetleri, dünya komünist ve işçi sınıfı hareketi üzerindeki olumlu etkileriyle hiç kuşkusuz 20. yüzyılın en önemli siyasi olayları arasında yer almaktadır.Üçüncü Enternasyonal’i ilk ikisinden ayıran, İkinci Enternasyonal’in dağılışının sonuçlarının yanı sıra ve her şeyden önce, zafer kazanmış ilk sosyalist devrimin damgasını taşımasıdır.Üçüncü Enternasyonal, temel teorik ve pratik konulara ilişkin ve kendisini İkinci Enternasyonal döneminde gösteren keskinleşmiş ideolojik ve siyasal çatışmanın ürünüdür. Söz konusu konular o dönemde genellikle, kapitalizm koşullarında demokratik özgürlükler, iktidarı kazanma konusu, işçi sınıfı ile müttefiklerinin iktidarı kazanmasının koşulları ve proletarya diktatörlüğü başlığı ile ilgili sorunlar olarak formüle ediliyordu.Ateşi...

SİP 5. KONFERANS / MART-NİSAN 2001

Sosyalist İktidar Partisi’nin gündeminde sosyalizm vardır, sosyalist devrim vardır. Sosyalist İktidar Partisi’nin uğruna mücadele ettiği düzenin programı Sosyalizm Programı’dır. Parti işçi sınıfı ve onurlu aydınların siyasal taleplerini, eşitlik ve özgürlük için yürüttükleri mücadeleyi bu programa bağlamak için sınıflar mücadelesinin güncel başlıkları üzerine görüş bildirir, örgütlenir ve harekete geçer. Bu çerçevede parti konferansının Nisan 2001’de yapmış olduğu değerlendirme ve aldığı kararlar aşağıdadır:1. Türkiye işçi sınıfına karşı 12 Eylül 1980, hatta onun öncesinden başlayan sistematik saldırı yirmi yılı aşkın bir süredir aralıksız sürmektedir. Bu saldırının bir boyutu emekçi sınıflarımızın eşi görülmemiş bir yoksullaşmanın içine itilmesidir. Saldırının bununla bağlantılı ve belki daha önemli...

OKURLARLA

Uzun bir aradan sonra, yeniden merhaba derken vereceğimiz haber bizi aylardır süren “sessizliği” gerekçelendirme yükünden de kurtaracak diye düşünüyoruz.Haber şu: Gelenek bundan sonra her ay düzenli olarak elinize ulaşacak.Arada kalan “sessiz” döneme ilişkin elbette “mazeret”imiz var. Ancak, mazeretin bir “açıklama” anlamına gelmeyeceğini biliyoruz. Yine de, okur ve dostlarımızın haberimiz daha fazla önemseyeceklerini varsayarak bu konuda açıklama yapmayı gereksiz görüyoruz.1986 yılından beri yoluna devam eden Gelenek, yayın hayatının çok büyük bir bölümünde “kardeş” yayınlarla belli bir işbölümü içerisine girdi. Çoğu kez bu işbölümü Gelenek’in üzerinden ciddi bir yük aldı, ama zaman zaman ondan enerji çaldığı, onu geri plana ittiği de oldu.Aylık...

Hoşgeldiniz!

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Kayıt Ol!

Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

*Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Oluştur