Sayı 2 / Mayıs 2016

Komünistler “bombalarla şekillendirilen” Türkiye’ye nasıl bakıyor?

Bu röportaj 4-5 Nisan tarihlerinde Gazete Manifesto haber portalında yayınlanmıştır. Röportaj: Merve Bahtiyar Türkiye son birkaç yılda gündemin hızla değiştiği günlerden geçiyor. Türkiye’nin gündemine gelen konularda uçlarda yaşanan tartışmalar ve uygulamalar, gündemin hızıyla birlikte siyasetin olağan işleyişini de etkiliyor. Yine böyle bir dönemde birkaç haftada bir patlayan bombalarla şekillendirilen bir ülkede, Gazete Manifesto olarak Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komitesi Üyesi Kurtuluş Kılçer ile bir röportaj gerçekleştirdik.   “Emperyalist-kapitalist sistem kaos yaratarak toplumu pasifize ediyor” Bugün ülkemizdeki siyasal gelişmelere dair bir kaç soru sormak isteriz. Bombalarla birlikte ülkemizde bir kaos yaşanıyor gibi. Sizin daha farklı bir bakışınız oldu. Kaos değil “psikolojik...

AKP’den İkinci Cumhuriyet’e, İkinci Cumhuriyet’ten Kürt sorununa: Bu paradigma değişmeli

Marksist Manifesto’nun ikinci sayısını Kürt Sorununa ayırması, meselenin dönüm noktalarından birine denk gelmesi açısından bu sayının değerini arttırıyor. Aslına bakılırsa Kürt Sorunu ya da Kürt siyasi başlıkları söz konusu olduğunda, solun çoğu teorik yayın organında, uzun zamandır dosya bazlı yazılardan değil, tekil yazılar okuyoruz… Ülke ve dünya gündeminde tuttuğu ağırlık ile yazın alanında tuttuğu ağırlık arasında bu orantısızlığın tahmin edebildiğim nedeni, parça bütün arasındaki bağın kurulmasının Kürt meselesindeki zorluğu olsa gerek. Tam da bu nedenle; bu zamanlarda, bu konunun ne dosya ne de bir sayıya sığamayacağını bilerek, Marksist Manifesto perkspektifinden bir kapı aralamak, aralanan kapıları biraz daha genişletmek bir ihtiyaca...

Marksizm ve ulusal sorun üzerine hatırlatmalar

Ulusal sorun söz konusu olduğunda marksizmin söyleyeceği çok şey var. Ancak marksist teoriden; örneğin sınıf kavramı ya da tarihsel materyalizme dönük yaklaşım gibi, ulusal sorunu ayrı bir çerçevede ele alan ve salt bu alanı sabit kabul eden bir çözümleme beklenmemelidir. Marksizm, ulusal sorunu apayrı bir başlık olarak değil sınıflar mücadelesinin bileşeni ve devrim perspektifi ekseninde bağımlı bir düzlem olarak ele almıştır. Marx’ta,  Rosa’da, Lenin’de, Plehanov ya da Troçki’de, merkeze ulusal sorun konmamış, başka tartışma başlıklarının içerisinde bu konu ele alınmıştır. Burada elbette ulusal sorun konusunda ayrı makale ve eserlerin olmadığından bahsetmiyoruz, kastımız ele alınan konunun başka parametre ve önceliklerle tartışıldığıdır....

Soğuk bir yazı (*)

“Kuş konacak dam yok Lice’de.” Daha gençliğimin başlarında genç, devrimci bir sempatizanken hüzün, isyan ve ağıt dolu bir şarkıda geçen bu dizeyi hiç unutamamışımdır. O günlerden bu günlere gelinceye kadar Lice’de ve daha nice yerde kaç kez sergilendi devletin asimilasyon, inkarcılık ve yok etme siyaseti. Evet, Kürt halkının geniş yığınları on yıllarca kendilerini inkar etmeleri için süreklileştirilmiş tehditle-şiddetle karşı karşıya bırakıldılar. 2007 yılında tek taraflı ateşkesin olduğu bir aralıkta Cizre’de askerlik yaparken gözlemlediklerim ve bölgedeki geçmişe dair her iki ağızdan işittiklerimden sonra aşağıdaki -o zamanlar- çoğunluk teneke evlerden kurulu Cudi mahallesine bakarken hep aynı şarkının aynı dizesi gelirdi dilime… Gabar...

Soruya doğru bakmak: Kürtleşen işçi sınıfı mı, işçileşen Kürtler mi?

Bazı sorunların üzerinde birçok kez durmanın bir sakıncası yoktur. “Kabak tadı” da verse, sorun çözülmediği ve dinamik bir sürecin ürünü olarak ek değişkenlerin soruna dahil olduğu bir tabloda, konuyu bir kez daha ele almak gerekiyor. Bu noktada Kürt sorunu da benzer bir içeriğe sahip. Kürt sorunu; bugüne değin şurasından ya da burasından ele alınmasına karşın, sorunun kendisinin güncel manada başka görünümler alıyor oluşu konuya yeniden eğilmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla bilindik tezlerin yeniden üretiminden daha çok, bir hattın güncellenmesi ile karşı karşıyayız. Bugün Kürt sorununun almış olduğu görünüm ne olursa olsun, sorunun oturduğu zeminin bir kez daha tartışılması gerekiyor. Türkiye işçi sınıfının...

Kürt sorununu tarihsel çerçeve içerisinde kavramak – I: Bir dönemin anatomisi (19. yüzyıldan 1960’a)

Yazıyı yazma sürecinde fikri katkılarının yanında, yazının son bölümünün (Bir dönem kapanıyor: 1938-1960) yazımında destek olan Ali Öztutan yoldaşa teşekkürler... Türkiye topraklarında Kürt meselesini kavramak için belirli bir tarihselliği ortaya koymak ve bununla birlikte tüm olguları bu tarihsellik içerisinde ele almak gerektiği ülkemiz marksistleri açısından olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluk tek başına olguları doğru bir şekilde kavramanın ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren günümüzde kadar olan dönemi anlamlandırmak için gereklidir. Ulusal soruna marksist bakışın ana ilkelerinden sapmadan ve bununla birlikte tarihsel olguları bazı kriterleri devreye sokarak yapmak da en doğrusu olacaktır. Tersi durumda karşımıza sorunlar çıktığı açıktır. Birincisi, cumhuriyetin kuruluşunun...

OKUMA NOTLARI: “Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu”

Ulusal sorun başlığı, içinden geçtiğimiz dönemde ülkenin en can alıcı meselelerinde en üst sıralarda yer almaktadır. Bu konunun yakıcılığı bizim açımızdan ne yenidir, ne de tartışması ilk kez yapılmaktadır. Komünistlerin karşısına farklı coğrafyalarda “sorun” ya da “dinamik” olarak çıkan önemli başlıklardan biri olmuştur. Biz bu bahsi Stalin’in 1912 yılı sonu 1913 yılı başlarında Viyana’da yazmış olduğu, ilk kez 1913 yılında Prosveşçenye gazetesinin 3 ve 5 numaralı sayılarında yayınlanmış olan “Ulusal Sorun ve Sosyal-Demokrasi” ve bundan bir yıl sonra ise “Ulusal Sorun ve Marksizm” başlığı altında yayınlanmış olan broşürü üzerinden tartışmaya çalışacağız. Broşür daha sonra Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesi ile Bolşevikler açısından...

Ulusal soruna sınıfsal bakış: Yılmaz Güney’in Yol’u (*)

Sinemacı, yazar, şair kısacası bir anlatıcının, anlatıyor olma refleksine dair en güzel açıklamayı Sait Faik “yazmasaydım çıldırırdım” ifadesi ile somutlamış yıllar önce. Yazmasaydı çıldıracak olan bizler de, Türkiye sinemasının en büyük anlatıcılarından Yılmaz Güney’i ve onun anlatısının doruk noktası Yol’u konu edindik. Marksist Manifesto’nun bu sayısının dosya konusu “Marksizm, ulusal sorun ve Kürt sorunu” olunca diyalektik kavrayışı, sınıfsal bakış açısı ve elbette politik sinemayı politik bir biçimde yapıyor oluşu ile fark yaratan Güney’in Yol’u ile ufak bir katkı koymamak  olmazdı. Hele bir de Yol’un,  Güney’in kurgu notları referans alınarak, yeniden kurgulanmış hali ile 35 yıl sonra Berlin Film Festivali’nde ön...

İşçi sınıfının ve bilimsel sosyalizmin hocası: Behice Boran

Behice Boran hakkında birçok biyografi yazıldı; kendi yazıları, konuşmaları ve mahkemelerde yapmış olduğu savunmalar kitap olarak basıldı. Hakkında yazılan yazılara rağmen, onun üzerine konuşmanın, mücadelesini ve Türkiye sosyalist hareketine katkılarını bir kez daha hatırlamanın güncel siyasi pratiğimiz açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Gökhan Atılgan, Boran’ın hayatını “Cumhuriyet döneminde yetişmiş bütün aydınlarda olduğu gibi halkı eğitmek, aydınlatmak isteyen genç bir yurtseverin; daha sonra bütün toplumu değiştirmeyi hedefleyen Marksist bir kuramcı ve siyasal lider olarak ortaya çıkılması arasında geçen bir serüven” olarak tanımlamaktadır. Bu tanım doğru olmakla birlikte,  Boran’ı anlatmak için yeterli olmadığı söylenebilir. Çünkü Boran, bu tanım kapsamına girebilecek birçok aydından bağımsız...

Hoşgeldiniz!

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Kayıt Ol!

Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

*Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Oluştur